Adım Adım Zorunlu Deprem Sigortası (DASK)

Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) internet sitesinde yaptığı duyuru ile Zorunlu Deprem Sigortası’nı 9 adımda anlattı. Duyuruda, neden DASK yaptırılması gerektiği ve DASK’ın sigortalılara sağladığı avantajlar maddeler halinde anlatılıyor.

DASK

1. Depreme karşı devlet güvencesi:

Zorunlu Deprem Sigortası (DASK), devlet tarafından sunulan bir güvence. Bu sigorta, konutları depreme ve depremin doğrudan neden olduğu yangın, infilak, yer kayması ve tsunami gibi afetlere karşı güvence altına alıyor.

2. Sahip olmak çok kolay:

Evlerinin ve ailelerinin geleceğini güvence altına almak isteyen konut sahipleri, en yakın sigorta acentesine veya banka şubesine giderek sigortalarını yaptırabilirler. Konut ve kimlik bilgilerini beyan eden herkes poliçe sahibi olabilir.

3. Alım gücüne uygun aylık primler:

Yıllık olarak düzenlenen poliçelerin prim tutarları konutun yapı tarzına, brüt yüz ölçümüne, inşa yılına, kat sayısına ve bulunduğu mahallenin risk grubuna göre hesaplanır. DASK, prim tutarını tüm vatandaşların karşılayabileceği seviyede tutmaya özen gösterir.

4. İndirim seçenekleri:

Poliçesini her yıl yenileyen poliçe sahipleri yenileme indiriminden faydalanır. İnşaat tarihi ve Kat sayısına göre indirim/sürprim uygulanıyor.

5. Yeni bir hayata başlangıç

Poliçe sahibi, konutu depremde hasar gördüğünde ilk olarak ALO DASK 125 Çağrı Merkezi’ne başvurur. Yetkiliye, poliçe ve/veya vatandaşlık numarası, depremden hasar gören konutun açık adresi ve telefon numarasının verilmesi hasar takip dosyasının açılması için yeterlidir.

6. Anında hasar tespiti

Sigortalının hasar başvurusunun ardından DASK Hasar Tespit Görevlisi, sigortalı konutları ziyaret eder. Böylece uygun olan en kısa sürede hasar tespit edilerek, tazminat tutarı belirlenmiş olur.

7. Zarar kısa sürede karşılanıyor

Tazminat tutarı, DASK tarafından en kısa zamanda tapuda adı geçen hak sahibinin adına en yakın banka şubesine gönderilir.

8. Deprem sonrası hızlı toparlanma

Zorunlu Deprem Sigortası (DASK) sahipleri, depremin evlerine verdiği maddi zararı hızlı ve kolayca giderme olanağı yakalar. Bu “hayati” olanak, hayatın kısa sürede kaldığı yerden devam edebilmesini mümkün kılar.

9. Deprem geçer, hayat devam eder: 

Zorunlu Deprem Sigortası ile geleceğinizi ve sevdiklerinizi güvence altına alırsınız. Sadece bununla kalmaz, olası bir deprem felaketinde, başkalarının da hayatına “yeniden” ışık doğmasına aracılık etmiş olursunuz.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Yeni Kısıtlama Döneminde Coronavirüs Kira Sözleşmelerini Nasıl Etkileyecek?

01 Mart-30 Haziran arasında kira bedeli ödeyemeyen işyerleri için tahliye edilemeyeceği ve sözleşme feshine gidilemeyeceği düzenlemesi getirilmişti. 

Türk Borçlar Kanunu’nun 313. maddesine göre “Kiracı, kira bedelini ödemekle yükümlüdür.”  Kira borcu bir para borcu olup kiracının kira bedelinin ödenmemesi veya kira borcunun imkansız hale gelmesi hukuken mümkün değildir. 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-90 E. 2018/1259 K. Sayılı ve 27.06.2018 tarihli kararına göre mücbir sebep şudur: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, SALGIN HASTALIK gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.” 

Burada ilk konu mücbir sebep hali olan Covid 19/Corona virüs halinin işyeri veya konut sözleşmelerini doğrudan etkilemesi gerekliliğidir. Örneğin ekonomik durumu yerinde olan bu salgın nedeniyle işini kaybetmemiş, iş yerini kapatmamış bir şahsın konut kirasının mücbir sebep nedeniyle uyarlanmasını istemesinin mümkün olmadığını düşünülebilir. Yine mevcut salgın hastalık dönemi içerisinde iş yerini hiç kapatmamış hatta insanların evlerinde olmaları nedeniyle daha fazla ciro yapan bir lojistik firmasının işyeri kira sözleşmesini de uyarlanmasını talep edemeyecektir. Mücbir sebebin kira sözleşmesini ve kira sözleşmesinin taraflarını doğrudan etkilemesi gerekmektedir. 

Konut kiralamalarında; kiracı işten çıkarılmış veya ücretsiz izne çıkarılmış veya işletmesi kapatılmış veya kendisi işyerini kapatmış olmalıdır. 

İşyeri kira sözleşmelerinde; 26 Mart 2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 7226 sayılı yasanın Geçici 2. maddesiyle İŞYERİ kira sözleşmeleri için geçerli olmak üzere; 1 Mart 2020-30 Haziran 2020 tarihlerindeki iş yeri kira bedellerinin ödenmemesinin kira sözleşmesinin feshine ve tahliyesine yol açamayacağı yasalaşmıştır. 

Burada önemle belirtilmesi gereken konu; bu döneme dair olan kira bedellerinin ödenmeyeceğine yönelik bir düzenleme olmayıp sözleşmenin feshini ve tahliyeyi engellemiş olmasıdır. 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Riskli Binada Oturan ve Evini Yenilemek İsteyenler İçin Yol Haritası

10 adımda kentsel dönüşüm!

Riskli binada oturan ve evini yenilemek isteyenler için yol haritası…

1- İMAR DURUMUNU ÖĞRENİN

Kentsel dönüşüm sürecini ön hazırlık, tespit, yıkım ve uygulama olarak 4 aşamalı düşünebiliriz. Ön hazırlık süreci haklarınızı bilmeniz ve taleplerini oluşturmanız için önemli. Vatandaş için ön hazırlık 2 aşamalı diyebiliriz. İlki; durum tespiti. Yani tapunuza bakıp bir sorun var mı incelemeli, belediyeye gidip imar durumu hakkında bilgi almalısınız. Kaçak kat var mı, kolon kesilmiş mi ya da plan değişikliği gibi durumlar varsa bunu evinizi yıkmadan öğrenmenizde fayda var.

Mesela binanız 5 katlı, plan değişmiş 4 kata düşmüş. Ama siz bunu bilmeden yıkıma girdiyseniz işi tamamlamanız oldukça güç. İmar barışı düzenlemesi sonrasında alınmış olan yapı kayıt belgelerinin kazandırıcı bir etkisi olduğunu düşünen vatandaşlarımız var ancak bilmeliler ki yapı kayıt belgeleri taşınmazlar yıkılana ya da kentsel dönüşüme girene kadar geçerlidir. Yani aldığınız yapı kayıt belgesi size ilave hak sağlamayacak.

2- MÜTEAHHİT VE MALZEMEYE DİKKAT

İkinci aşama ise müteahhit seçimi. Dönüşüm çalışmaları ağırlıklı olarak müteahhit firmalarla yapılan kat karşılığı anlaşma üzerinden ilerliyor. Arsa sahipleri bir firma seçiyor, pazarlık yapıyor. Firma hak sahiplerine verdikleri pay dışında kendilerine kalan bölümü satarak işi finanse ediyor. İnşaat şirketleri ile yapacağınız kat karşılığı inşaat sözleşmeleri tek taraflı feshi mümkün olmayan ve mahkeme tarafından feshi mümkün sözleşmeler. Bu nedenle ince eleyip sık dokumalısınız.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaya çıkan binlerce dönüşümzede sonrası ‘herkesin bu işi yapmaması’ için müteahhitleri sınıflandırdı. Firmalar, iş bitirme oranına ve mali yapısına göre gruplara ayrıldı. Siz de firma seçerken hangi gruptan olduğuna bakmalısınız. Bazı müteahhitlerin sınıflarının o inşaatı yapmaya yetmemesi nedeniyle yeten firmaların belgelerini kullandıkları görülüyor. Böyle bir durum var ise o firmanın da mutlaka sözleşmede yer almasını ve teminat vermesini sağlayın.

Aksi halde asla böyle bir sözleşmeyi imzalamayın. 3-5 metrekare fazla taahhüt ettiği için güvenilir olmayan firmaları seçenlerin 10 yıldır evlerine kavuşamadığını unutmayın. Son İzmir depremi gösterdi müteahhittin iyi malzeme kullanıp kullanmadığını da incelemek gerekiyor. Bu nedenlerle mutlaka teknik şartnameleri detaylı inceleyin imkanınız var ise inşaat mühendisinden bu teknik şartnameler konusunda destek isteyin.

3- CEZAİ ŞARTLARA BAKIN

Müteahhitle yaptığınız anlaşmada cezai şartların tek taraf lehine fazlaca olmamasına dikkat edin. İnşaat sürecinde kiracı olacağınız için başlama ve teslim sürelerini doğru belirleyin. Geç teslim halinde mutlaka cezai şart ve hak mahrumiyeti bedeli talep edin.

Bir de teknik şartnamede hangi model ürün kullanılacağını belirlemek gerek. Firma sözleşmede ‘A marka ya da muadili’ diyor. A marka klima 2 bin lira ama firma muadili diyerek yerine 400 liralık ürün takıyor. Bu sorun hem evlerin içinde hem de yapı malzemelerinde yaşanıyor. Bu nedenle malzeme ve kalitede ‘net tanım’ yapılmalı.

4- RİSKLİ YAPIYI ŞİKAYET EDİN

Yapınızı yıkılıp yenisinin yapılması riskli yapı raporu olmalı. Vatandaş Bakanlıkça lisanslandırılmış kurumlara riskli yapı tespiti yaptırılabiliyor. Kurumların listesi Bakanlığın internet sitesinde yer alıyor. Risk tespiti için maliklerden biri dilekçe, tapu durum belgesi ve kimlik fotokopisi ile söz konusu kurum ve kuruluşlara başvuruyor. İncelemeler sonucunda riskli olduğu tespit edilen yapılar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne bildiriliyor. Yapının riskli olduğu tapuya işlenirken hak sahibine de tebliğ ediliyor.

Vatandaş olarak sadece kendi binanızı değil etrafınızdaki binaları da depremden koruyabilirsiniz. Bir binanın riskli olduğunu yıkılma tehlikesi içinde olduğunu düşünüyorsanız Bakanlık İl Müdürlüğüne şikayet edebilirsiniz. Şikayet sonrasında bakanlık hak sahiplerine süre verecek ve ‘tespit yaptırın’ diyecek. Yapmazsa kendisi yaptıracak ve bedeli orada oturanlardan tahsil edecek.

5- İTİRAZ HAKKINIZ VAR

Vatandaşa ulaşan tebligatta riskli yapının bulunduğu yerdeki müdürlüğe dilekçe ile itiraz edilebileceği, aksi takdirde tebligat tarihinden itibaren idarece 60 günden az olmamak üzere belirlenen süre içinde yapının yıktırılması gerektiği belirtiliyor.

60 günlük süre tebligattan sonra ya da itiraz söz konusu ise itiraz sürecinin sona ermesinden sonra belediyenin yapacağı tebligat sonrası işliyor. Riskli yapı, maliklerce 60 günlük süreye rağmen tahliye edilip yıktırılmamışsa, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek 30 günden az olmak üzere ek süre tanınıyor.

6- BELEDİYE DE SORUMLU

Bu süre sonunda da riskli yapıların yıktırılmaması halinde elektrik, su ve doğal gazı kesiliyor. Riskli yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ile yıktırma işlemleri idarece yapılıyor veya yaptırılıyor. Yıktırılamayan yapılar Bakanlıkça veya il müdürlüklerince yıkılıyor veya yıktırılıyor. Bu yıktırmanın masraflarından malikler hisseleri oranında sorumlu oluyor.

Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı belediyelere tahliye süreleri bitmiş binaları yıkmaları için 2 ay süre veriyor. Yani bu süre sonunda belediyeler yıkmazsa bakanlık yıkıyor ama belediye başkanlarının ve bu konudaki belediye yetkililerinin ağır sorumluluğu var.

Zeytinburnu’nda yıkılan bina sonrası ilgili belediye başkanı ve imar müdürü ağır ceza mahkemesinde yargılanıyorlar. Belediyelerin bu yapılar için inisiyatif gösterme lüksleri yok.

7- 3’TE 2 ÇOĞUNLUK KARARI

Dönüşüme konu olan binada arsa sahibi ve firma arasında yüzde 100 anlaşma sağlandıysa 6306 prosedüre uygun toplantı yapılması gerekmiyor. Ancak yüzde 100 anlaşma yoksa 2/3 arsa payı çoğunluğu ile toplantı yapılmaksızın karar alınabiliyor.

2/3 arsa payı çoğunluğu binanın yapım şekline (arsa payı karşılığı, hasılat paylaşımlı, bedel ödeyerek yani kendin yık kendin yap modeli ile veya başka modellerle yapımı) yapım müteahhitinin kim olacağına, projenin ne olacağına karar verebilirler.

8- KATILMAYANIN PAYI SATILIR

Karara katılmayan veya toplantıya gelmeyen 1/3 azınlığa 15 günlük uyarı ihtarnamesi gönderilmesine karar verilir. Toplantıya katılamayan ya da katılıp olumsuz oy verenler 15 günlük ihtarname öncesinde karara katılmak isterlerse Noter muvafakatnamesi imzalayabilirler. Karara katılmayan 1/3’e noterden ihtarname gönderilerek 15 günlük süre içerisinde alınan karara katılım istenir.

Karar katılmayan 1/3’e maliklerin kendi aralarında düzenledikleri bina ortak karar protokolü, yapılan veya yapılacak olan sözleşmenin bir örneği, SPK lisanslı değerleme şirketinden alınan raporun kısa bir özeti ve karara katılmayanlara ait kat planları, genel kat dağılım şeması noter ihtarına ek olarak gönderilir. Karara katılmayan 1/3’ün arsa payı açık arttırma ile satılır.

9- AÇIK ARTTIRMA YAPILIYOR 

İlk yapılan açık arttırmaya taşınmazda bulunan arsa sahipleri katılabilir. Satılacak değeri İstanbul dışında ise taşınmazın bulunduğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü satış komisyonu, İstanbul’da ise ilçe belediyeleri satış komisyonu belirler. Açık arttırma en fazla arttıran kişi üzerinde kalır. Açık arttırmaya kimse katılmamışsa ihale birisi alınana kadar yenilenir.

Ancak ilk ihalede kimse satın almamışsa diğer ihalelerde dışarıdan da katılım sağlanabilir. İhaleler birisi bu payı satın alana kadar devam eder. Yeni yönetmelikle, tapuda kayıtlı malikin ölmüş olması hâlinde, Bakanlık veya İdare tebligat işlemleri için mirasçılık belgesi çıkartmaya, kayyum tayin ettirmeye veya tapuda kayıtlı son malike göre işlem yapmaya yetkili oldu.

10- KİRA VE KREDİ DESTEĞİ

*Riskli yapılardaki maliklere 18 ay, riskli alandakilere 48 ay kira yardımı yapılıyor. Belediye ya da il müdürlüklerine başvuru sonrasında illere göre 715 lira ile bin150 lira arasında değişen oranda yardım veriliyor.

*Riskli yapılarda, kiracılara veya işyeri işletenlere; malikler için belirlenen kira yardımının iki katı, sınırlı ayni hak sahibi olarak ikamet eden veya işyeri işletenlere ise beş katı defaten ödeme yapılabilir.

*Konutunu veya işyerini kendi imkanları ile yapmak ya da edinmek isteyen hak sahiplerinin anlaşmalı bankalardan kullanacakları kredilere faiz desteği veriliyor. Banka ilgileri bakanlığın internet sitesinde yer alıyor.

*Kira yardımında kişinin ikamet etmesi ve 1 taşınmazı için kira alabilme hakkı varken, kredi faiz desteğinden 5 taşınmaza kadar ve ikamet zorunluluğu olmaksızın faydalanılıyor.

*Kira yardımından faydalananlar faiz desteğinden, faizden faydalananlar ise kira yardımından faydalanamıyor.

*Dönüşüme girecek olan alanda damga vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi ile veraset intikal vergisi ödenmiyor. Belediyeler de yapı yasal ise, eski yapının 1.5 katına kadar olan yapılacak yeni yapı alanı için harç almayacaklar. Ayrıca dönüşüm alanlarında uygulama öncesi ve sonrası ilk satışlarda tapu harcı alınmıyor.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Haftanın Kitap Önerisi : “Satranç” Stefan Zweig

Satranç, Stefan Zweig’ın bir nevi dünyaya vedası niteliğindedir. Ölmeden önce yazdığı son eser olan Satranç, farklı bir dünyanın kapılarını aralıyor bizlere.

Kitap, iki arkadaşın New York’tan Buenos Aires’e giden bir gemiye binmesiyle başlar. Gemide gazeteciler de vardır çünkü dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic de bir turnuva için Buenos Aires’e gitmektedir. Mirko Czentovic, küçük yaşlarda anlama, konuşma gibi birçok konuda zorluk çekmiş bir köylüdür aslında. Küçüklüğünde rahip olan babası ve arkadaşının her akşam oynadığı üç el satranç müsabakalarını düzenli olarak izleyerek satranç öğrenmiştir. Bir akşam babasının işi çıkıp da arkadaşıyla oynadığı satranç yarım kalınca, Mirko babasının yerine oyuna girerek o eli ve devamındaki iki eli daha kazanır. Babası buna çok şaşırır ve devamında şehirdeki satranç kulübüne giderek yeteneğini herkese gösterirler. Böylece büyük bir şöhrete ulaşan Mirko Czentovic, en sonunda da dünya şampiyonu olarak şöhretini zirveye ulaştırır. Fakat satranç oyunu bitip de masadan kalkınca, çevresindekilere küçüklüğündeki aptal bakışlarla bakmakta ve gazetecilere saçma ve anlaşılmaz yanıtlar vermektedir. Bu nedenle gazetecilerle veya çevresindeki insanlarla satranç dışında hiç konuşmamaktadır.

Gün geçtikçe gemideki yolcular arasında bir satranç şampiyonu olduğu duyulmaya başlar. Bunu duyan milyoner petrol zengini olan McConnor, Czentovic’e para karşılığı bir el satranç oynamayı teklif eder. Czentovic ise bu teklifi seve seve kabul eder. Fakat Czentovic’e karşı o sırada orada bulunan tüm satranç meraklıları birlikte oynayacaktır. Hamle sırası rakiplerine geldiğinde Czentovic salonun alt başındaki masaya gidip oturuyor, hamle sırası kendisine geldiğinde ise ayakta bir saniye bile duraksamadan hamlesini yapıyordur. Sonunda yalnızca kırk ikinci hamlede rakiplerini mat eder. Fakat yenilgiyi hazmedemeyen McConnor Czentovic’e bir el daha teklif eder. Yeniden yenilgiye doğru giderlerken beklenmedik biri çıkagelir. Yapacakları hamlenin yanlış olduğunu, eğer bu hamleyi yaparlarsa birkaç hamle sonra yenileceklerini söyleyerek doğru hamleyi yapmalarını sağlar. Bu her hamlede böylece devam eder ve sonunda Czentovic ile berabere kalırlar. Buna oldukça şaşırır ve sevinirler. McConnor adının Dr. B. Olduğunu öğrendikleri dostlarına bir el tek başına Czentovic ile oynamasını, parasını kendinin ödeyeceğini söyler. Fakat ne var ki Dr.B. oyun biter bitmez utangaç ve pişman bir hale bürünür. Bunun imkansız olduğunu, 25 yıldır hiç satranç oynamadığını söyleyerek oradan ayrılır. Dr. B. nin Czentovic’i yenmesini isteyen McConnor ve diğerleri aralarından birini Dr.B’yi ikna etmek üzere güverteye gönderirler. Dr.B’de bunu yapamayacağını söyler ve hikayesini anlatmaya başlar:

Seneler önce, babasıyla bir avukatlık bürosu işletirken, hükumetten gizli işler yaptığı gerekçesiyle tutuklanır. Fakat hapise atılmak yerine, içinde yalnızca bir koltuk, bir dolap, bir leğen ve küçük parmaklıklı bir pencere olan küçük ve alçak tavanlı bir odada tutulur. Başlarda bir sıkıntı yaşamasa da, zamanla saati ve zamanı bilemeyerek, yemeğini getirip götürmek dışında bir şey yapmayan ve kendisiyle tek kelime dahi konuşmayan bir gardiyanı görerek ve zamanını artık tüm ayrıntılarını ezberlediği pencereden görülen duvarı izleyerek tüm beyin fonksiyonlarını yitirmeye başlar. Zaman zaman sorguya götürülmektedir ve hiçbir iş görmediğinden gittikçe zayıflayan beyni ve düşünce gücü ile sorgu sırasında ağzından bir şey kaçırmamak için büyük bir çaba harcamaktadır.

Bir gün sorgu için beklediği odadaki askıda duran bir asker montunun içinde bir kitap görür ve onu çalar. Çok mutludur, zira geçen onca zamandan sonra ilk defa beynini çalıştıracak bir aktivitesi olmuştur. Hücresine geldiğinde kitabı açar ve onun bir satranç oyunları kitabı olduğunu görür. Başta hayal kırıklığına uğrasa da, sonraları ekmek içinden yaptığı taşları ve satranç tahtası olarak kullandığı kareli yatak örtüsü ile kitaptaki tüm oyunları oynamaya başlar. Zamanla tahta ve taşlara da ihtiyaç duymadan zihninde satranç oynamaya başlar. Fakat bir süre sonra bu bir saplantı halini almaya başlar. Tüm zamanını -uyku dahil- satranç oynayarak geçirmeye ve kendi kendisiyle oynamaya başlar. Lakin bu kez de kendi kendiyle oynarken yenildiğinde kendine kızmaya başlar. Oynarken gereğinden fazla heyecanlanmaktadır. Bir seferinde yine kendine karşı kaybedince sinir krizi geçirir ve eliyle camı kırarak elini keser. Sonra da hastaneye kaldırılır. Doktorun onun soyadını tanıması sebebiyle onu bir şekilde oradan çıkarır. Artık özgürdür, fakat bir daha satranç oynamamaya kararlıdır, ta ki gemideki karşılaşmaya dek.

Hikayenin sonunda, Czentovic ile bir el daha oynamayı kabul eder. Ertesi gün ilk elde Czentovic yenileceğini anlayınca pes eder ve Dr.B. bir el daha ister. Fakat yine gereğinden fazla heyecanlanmaya başlamıştır. En sonunda, sinir krizi tekrar nüksetmeye başlayınca kendine gelir ve oyunu bırakır. Masada, Czentovic’i satranç taşları ile baş başa bırakmıştır.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Türk Alıcısının Kültürel Özellikleri

1- Türk insanında tanıdık arama hissiyatı çok gelişmiştir, işyerlerinde aynı okul mezunlarına veya işyerlerinde gelen ekip çalışanlarına sıklıkla rastlanır, en alt düzeyde ise bu memleketlisini tutmak olarak gözlemlenir.

2- Türk insanı gördüğü bir iyiliğe misliyle karşılık vermek ister. “bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır”. Türk alıcısı satıcının kendisine bir iyilik yaptığı düşüncesine kapılırsa ona bunun karşılığını vermek isteyecektir.

3- Türk insanı son derece yardımseverdir. Bunu her türlü platformda gösterir, gördüğü iyiliği unutmaz. “Bu ürünü almayın siz memnun kalmazsınız size şu ürünü tavsiye ederim” diyen bir satıcıya güven duyacak takdir edilecek bir hatta referans olarak yardımcı olacaktır.

4- Türk insanı birazcık kindardır. Zarar ve kötülük gördüğü şeyleri unutmaz, bu nedenle kendisini kazıklamış olan bir satıcıdan bir daha asla alışveriş yapmaz hatta onu cümle âleme rezil etmek için elinden geleni yapar.

5- Türklerin pazarlık merakı dünyaya mahal olmuştur çoğu kez pazarlık sonucu alınan indirim alıcının kendisi için özel bir şey yapıldığı hissiyatını tatmin eder bu nedenle Türkiye’de satıcıların mutlaka inisiyatiflerin de bir indirim hakkı bulunmalıdır.

6- Bir bilene danışma ihtiyacı Türklerde ağırlıklı olarak gözlemlenir. Bu gibi durumlarda satıcının grup içindeki fikir liderini tespit ederek ona yönelik ikna çabasına girmesi gerekir, fikir lideri genellikle grubun yüzlerine dönerek oturduğu,  o konuşurken herkesin susarak dinlediği, başları ile tasdik ettikleri kişidir.

7- Türk halkında gösteriş eğilimi vardır Özenir ve gördüğünü ister. Başkaları yanında kendini ezdirmemek endişesi vardır. Satıcılar bu özenti duygusunu akıllıca kullanabilirlerse kolaylıkla satış yapabilirler üzerinde taklit kıyafetler ve aksesuar gördüğünüz bir alıcıya “Prestij” fikrini kolaylıkla satabilirsiniz.

8- Türk halkı prestijine ve statüsüne çok düşkündür. Bunu satın aldığı ürünlerle göstermekten çekinmez. Aynı sebeple bir ürünün orijinalini alamıyorsa taklidini satın almakta bir sakınca görmez.

9- Türk halkının hep acelesi vardır, beklemeye hiç tahammülü yoktur, çabuk sıkılır. Türk erkeği kadına göre daha sabırsızdır. Satıcılar müşterilere söz verdikleri sürede dönmeli, onları bekletmemeli, gecikme durumlarında mutlaka haber vermelidirler.

10- Türk halkı duygusaldır. televizyon reklamlarının çoğunda reklamcıların duygusallığımızdan faydalanmaya çalıştıklarını görebiliriz. Müşteriden televizyon reklamlarını yorumlaması ve değerlendirilmesi istenebilir. Bu istek hem diyalog başlatmak için çok uygundur hem de müşterinin yaptığı yorumlarda onu düşüncelerini öğrenerek satış sürecinde lehimize faydalanabiliriz.

11- Türk halkı yalnızlığı sevmez. Kadınlar gün yaparlar, erkekler ise kahvehane toplantıları. Bu mekanlar makul bedellerle sosyalleşme imkanı sunmaktadır. Satıcılar için bu topluluklar çok önemli satış ve sonu fırsatları demektir.

12- Türk halkı sağlamcıdır. Mutlaka bir yerlerde kötü günler için bir birikimi vardır. Yardımlarının elinin altında olmasını sever bu nedenle Türkiye’de yastık altı altın miktarı çok yüksektir bu sağlamcılık merakının temeli ise aslında güvensizliktir. Türk halkı kişilere ve kurumlara güven duymakta çok zorlanır bunda tarih boyunca hep aldatılmış olmasının büyük rolü vardır yeniliklere açık gibi görünmekle birlikte “başkasının üstünde denenmiş yenilikleri” tercih eder.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Haftanın Kitap Önerisi : “Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar” Arthur Schopenhauer

Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar by Arthur Schopenhauer

Felsefe ile biraz ilgilenen herkesin radarina ilk giren kitaplardandır belki de Schopenhauer’in “Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar”’ı… Kitabın arka sözünde de tam olarak bu noktaya değiniliyor: Hiç kimse bu kitaba ilgisiz kalamaz: Ya Schopenhauer’in dünya görüşüne karşı çıkar ve böylece kendi görüşünü keskinleştirir ya da onda dünya üzerindeki varlığıyla daha kolay başa çıkabilmek adına gerçekten yardımcı olabilecek bilgiler bulabilir. Bu kitap, felsefeyle ilgilenenler için bir zorunluluk, düşünen, aydın insanın kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.

Schopenhauer, tüm filozoflarda olduğu gibi; yaşamı, varoluş amacını ve dünyanın düzenini, insanların birbiri ve doğa ile ilişkilerini anlamak üzerine fazla kafa yormuş ancak keskin söylemleri ile sivrilmiş, nevi şahsına münhasır bir düşünür. Bu kitap tam olarak bir başucu eseri niteliğinde, bu ifademin başlıca sebepleri ise; hem insan psikolojisini oldukça içselleştirmesi ve sosyolojik çıkarımlarla okuyucuya geçirmesi, hem de mutlu, huzurlu ve özgüvenli bir yaşam sürmek için bir rehber olmasıdır.

Kitap düşünce yazısı olarak ele alınmış olmasına rağmen su gibi akıyor ve okudukça aydınlatıyor. Okurken bitmesin diye içten içe kaygılanırken bir taraftan da bir sonraki çıkarım ne, nasıl bir yaklaşım da bulunacak diye bir türlü elden düşürülemiyor.

Bu eser 6 bölümden oluşuyor; bu bölümlerde, kişinin olduğu şey hakkından başlayıp, sahip oldukları ve temsil ettikleri üzerine çıkarımlar net bir şekilde vurgulanıyor. Daha sonra bazı öğütler verdiği bir bölümle karşılıyor ve adeta o ana kadar okunanların genel çıkarımı olarak konuları birbiriyle bağlıyor. En sonda da insan yaşının önemini, yaşın getirdiği güzellikler ve tecrübenin katkısını vurgulayarak kitaba son veriyor.

O kadar anlamlı sorgulamalar var ki kitap içinde; insanın manevi zenginliğini farkedip bu güzelliklerle farkındalığını arttırmaya teşvik ediyor. Yalnız olmanın bir zenginlik olduğunu dile getirirken, hayatın akışından da geri kalamamak gerektiğini vurguluyor. Hareket etmenin önemini öyle güzel dile getiriyor ki adeta sokağa çıkıp koşmak istiyorsunuz. Bu zıtlıklar içinde yol gösteriyor işte, bu yüzden de okuyucuyu esir alıyor Schopenhauer.

Bu kitap üzerine saatlerce konuşulabilir, herkesin çıkarımı da farklı olabilir çünkü kitap çok yönlü ve herkese kendinden bir şeyler bulmaya yönlendiriyor. Bu konu ile ilgili de bir çıkarımda bulunuyor zaten kitap içinde, aynı işi farklı iki kişi aynı şekilde yaptığında çıktılar farklı olur diyor, yani özgünlükten her insanın kendine ait olanı kattığını vurguluyor ve devam ediyor; her ayakkabı her ayağa uymaz…

Beni rahatsız eden tek nokta yer yer kadınlara yönelik aşağılayıcı örnekler vermesi ve düşüncelerini erkek egemen bir dille yazıya dökmesiydi, bu da sanırım annesi ile olan kötü ilişkisinden dolayı kadınlara bakış açısı konusunda bize büyük bir ipucu veriyor.

Bende özellikle yer eden, bazı bölümlerden bazı alıntıları buraya bırakıp, spoiler vermenin yanında bu kitabı okuyan ya da okumak isteyen herkeste bir ışık yakmak isterim.

“Sağlık tüm dünyevi zenginlikler karşısında öylesine ağır basar ki, sağlıklı bir dilenci herhalde hasta bir kraldan daha mutludur.”

“Ruhsuz biri sürekli cemiyetten, gösteriden, yolculuktan ve şenlikten diğerine koştuğu halde can sıkıntısından kurtulamaz; oysa iç dünyası zengin insan tamamen yalnızken, kendi düşünce ve hayalleri ile mükemmel bir eğlence bulur.”

“Kalp karmaşık ikili kasılma ve genişlemeleriyle yorulmaksızın, şiddetle çarpar, 28 atışıyla toplam kan kütlesini büyük ve küçük dolaşımda dolaştırır; akciğer bir buhar makinesi gibi aralıksız çalışır; bağırsaklar sürekli solucan gibi kıvrılırlar; tüm bezler emer salgılarlar; beyin bile her kalp atışında ve her solukta ikili hareket eder. Sayısız insanın tamamen oturmaya dayalı yaşam biçiminde olduğu gibi, dıştan hareket hemen hemen hiç yoksa, dış dinginlikle iç karmaşa arasında göze çarpan, zararlı bir dengesizlik ortaya çıkar. Çünkü süregelen iç hareket bile dış hareketle biraz dengelenmek ister; ağaçların bile büyümek için rüzgarla hareket etmeye ihtiyacı vardır.”

“Bir insan sahip olmayı asla aklına getirmediği zenginliklerin yokluğunu hiç hissetmez; aksine onlar olmadan da bütünüyle hoşnuttur; ancak onun yüz katı kadar fazlasına sahip olan bir başkası istediği bir şeyi elde edemediğinde kendini mutsuz hisseder.”

“Asıl olan hayranlığın kendisi olsaydı, hayranlık duyulan buna değer olmazdı.”

“Ün ve gençlik bir ölümlüye aynı anda çok fazla gelir.”

“Bir insan kendinde ne çok şeye sahipse başkalarına o kadar az gerek duyar.”

“Herkesin sosyalliği kendi entellektüel değeri ile ters orantılıdır.”

“Yalnızlığın bir çok avantajının yanında küçük de olsa dezavantajları ve sıkıntıları vardır. Mesela; bedenimiz sürekli evde oturmaktan dış etkilere karşı öyle hassaslaşır ki en küçük bir hava akımı bile onu hasta edebilir; bu nedenle sürekli inzivada ve yalnız yaşamak bizi hassas yapar, böylece en önemsiz olaylar, sözcükler, hatta sadece yüz ifadeleri bile bizi huzursuz eder, incitir ya da kendimizi yaralanmış hissederiz; oysa kargaşa içinde yaşayan biri bu tür şeylere dikkat etmez.”

“Her gün, küçük bir yaşamdır, her uyanış ve yataktan kalkış, küçük bir doğumdur, her taze sabah küçük bir gençlik, her yatağa gidiş ve uyuma küçük bir ölümdür.”

“Dünyayla başa çıkabilmek için beraberimizde büyük bir dikkat ve hoşgörü yedeği bulundurmakta fayda vardır: Birincisiyle zararlardan ve kayıplardan, ikincisiyle tartışma ve kavgadan korunuruz.”

“İnsanlar, bağışlandıklarında terbiyesizleşen çocuklara benzer, bu yüzden onlara fazla yumuşak ve sevecen davranmamak gerekir.”

“Akıl, düşündüklerimizle konuştuklarımız arasında geniş bir uçurumun açık tutulmasını emreder.”

“Gençlikte izleme, yaşlılıkta düşünme egemendir: Bu nedenle ilki şiir sanatının, diğeri ise daha çok felsefenin zamanıdır.”

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

10 ADIMDA KENTSEL DÖNÜŞÜM

10 ADIMDA KENTSEL DÖNÜŞÜM

Kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılması planlanıyor. Peki kentsel dönüşüm süreci nasıl başlıyor? İşte merak edilen her şey…

6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getiriliyor. Kanun kapsamında Türkiye’nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin  sağladığı yapım kredisi, kira yardımı, belediye harç – vergi avantajlarını da kullanarak yeniden yapılmasını öngörülüyor.

Kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanıyor. Peki kentsel dönüşüm süreci nasıl başlıyor? Riskli yapı nasıl tespit ediliyor? Yıkım süreci nasıl alınıyor? İşte tüm merak edilenler…

1- VATANDAŞIN RİSK TESPİTİ YAPTIRMASI

Vatandaşlar yapılarını, Bakanlık tarafından lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlara riskli yapı tespitini yaptırabilir. Bu aşamada maliklerden birinin veya kanuni temsilcisinin müracaatı ile bu tespit yapılabilir. Riskli yapı tespiti talebi, elektronik yazılım sistemi üzerinden yapılır. 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulmadığı için arsa paylı tapu var ise, arsa üzerinde fiilen bulunan yapının riskli yapı tespiti, yapının sahibi olan arsa payı sahibince yaptırılır. Arsa üzerindeki yapının başkasına ait olması ve bunun da tapu kütüğünde belirtilmiş olması halinde, riskli yapı tespiti lehine şerh olan tarafça yaptırılır. Riskli Yapılar, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin Ek-2’sinde yer alan Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslara göre tespit edilir.

2- RİSKİ TESPİT EDİLEN YAPILAR

Yapılan tespitler neticesinde Riskli olduğu tespit edilen yapılar, tespiti yapan kurum ve kuruluşlar tarafından Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne veya yetki verilmesi halinde İdareye bildirilir. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri veya İdareler raporları inceler, raporlarda eksik veyahut yanlış hususların bulunması halinde raporlar ilgilisine iade edilir, diğer uygun bulunan tespitlere ilişkin şerh bildirimi ilgili tapu müdürlüğüne iletilir.

3- MALİKLERE TEBLİGAT GÖNDERİMİ

İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe dilekçe ile itiraz edilebileceği, aksi takdirde tebligat tarihinden itibaren İdarece altmış günden az olmamak üzere belirlenen süre içinde yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine tebliğ edilir ve yapılan bu tebligat Müdürlüğe bildirilir.

4- RİSKLİ YAPI TESPİTİNE İTİRAZ

İtirazları inceleyecek olan teknik heyet, üniversitelerden bildirilen dört üye ile ikisi inşaat mühendisi ve biri de jeoloji veya jeofizik mühendisi olmak üzere, Bakanlık teşkilâtında görev yapan üç üyenin iştiraki ile yedi üyeli olarak teşkil edilir.

5- RİSKLİ YAPILARIN YIKTIRILMASI

Riskli yapı olarak tapu kütüğüne kaydedilen taşınmazların maliklerine, altmış günden az olmamak üzere süre verilerek riskli yapıların yıktırılması istenilir.

6- YIKIM SÜRECİ VE KONTROLÜ

Riskli yapıların altmış günlük süre içinde maliklerince yıktırılıp yıktırılmadığı, İdarece mahallinde kontrol edilir ve riskli yapı, malikleri tarafından yıktırılmamış ise, yapının idarî makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve otuz günden az olmak üzere ek süre verilerek tebligatta bulunulur. Bu süre sonunda da riskli yapıların maliklerince yıktırılmaması halinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmemesi ve verilen hizmetlerin durdurulması ilgili kurum ve kuruluşlardan istenir. Riskli yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri; mülkî amirler tarafından sağlanacak kolluk kuvveti desteği ile İdarece yapılır veya yaptırılır.

7- BAKANLIKÇA YIKIM KARARI

Müdürlük veya yetki devri yapılması durumunda İdare, yıktırılan riskli yapılara ilişkin bilgileri elektronik yazılım sistemine kaydeder. İdare, tahliye ve yıkım işlemleri gerçekleştirilemeyen riskli yapılara ilişkin bilgi ve belgeleri, ikişer aylık periyotlar hâlinde Müdürlüğe bildirir. Yıktırılamayan yapılar Bakanlıkça veya Müdürlükçe yıkılır veya yıktırılır. Malikler tarafından yıktırılmadığı için Bakanlık veya İdare tarafından yapılan veya yaptırılan tahliye ve yıkımın masraflarından malikler hisseleri oranında sorumludur. Yıktırma işleminin masrafı maliklerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilir.

8- YIKIM SONRASI UYGULAMA

Riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etapta veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde; yapıların yıktırılmış olması şartı aranmaksızın ve yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, taksim, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karar anlaşma şartlarını ihtiva eden teklif ile birlikte karara katılmayanlara noter vasıtasıyla veya 7201 sayılı Kanuna göre tebliğ edilir. Bu tebliğde, on beş gün içinde kararın ve teklifin kabul edilmemesi halinde arsa paylarının, Bakanlıkça tespit edilecek veya ettirilecek rayiç değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılacağı, paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edileceği, riskli yapılarda ise anlaşma sağlayan diğer paydaşlara veya yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılmasını kabul etmek şartıyla üçüncü şahıslara satılacağı bildirilir.

9- NİTELİKLİ ÇOĞUNLUĞUN SAĞLANMASI

Riskli alanlar, rezerv yapı alanları ve riskli yapıların bulunduğu parsellerde hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile alınan karara katılmayan maliklerin arsa paylarının satışı için; maliklerin en az üçte iki çoğunlukla anlaştıklarına dair anlaşan maliklerce imzalı karar tutanağı veya anlaşan maliklere ait sözleşme veya vekâletname örnekleri gibi belgeler; maliklerin en az üçte iki çoğunluğu ile alınan kararın ve anlaşma şartlarını ihtiva eden teklifin noter vasıtasıyla veya 7201 sayılı Kanuna göre karara katılmayan malike bildirilerek kabulü için on beş gün süre verildiğine dair belgeler; üçte iki çoğunlukla alınan karara katılmayan maliklere ait taşınmazların Sermaye Piyasası Kuruluna kayıtlı olarak faaliyet gösteren lisanslı değerleme kuruluşlarına tespit ettirilen değerine ilişkin belgeler ve satışı yapılacak arsa paylarının maliklerinin tebligata elverişli adres bilgileri ile birlikte yazılı olarak Müdürlüğe veya Bakanlıkça yetki devri yapılması durumunda İdareye müracaatta bulunulur.

10- SATIŞ VE UYGULAMA İŞLEMLERİ

Hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile alınan karara katılmayan maliklerin arsa paylarının satış işlemi Müdürlük veya İdare tarafından, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15/A. maddesinde belirtilen usule göre gerçekleştirilir. Satış işlemleri sonlanınca uygulamaya geçilir.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

İZMİR’DE GAYRİMENKUL YATIRIMI YAPACAKLAR İÇİN BÖLGE RAPORU

İzmir’de satılık ve kiralık ev yatları ne kadar? Belirli bir bölgede gayrimenkul yatırım yapmak, gayrimenkul satın almak ya da sahip olduğu gayrimenkulü satmak isteyenler için bölge raporu emlak endeksi oldukça önemlidir. Bölge raporu, bir gayrimenkulün bulunduğu konum hakkında birçok detayı müşteriye sunar. Emlak analizcileri ve gayrimenkul rmalar tarafından hazırlanan bu raporlar bölgedeki kiralık ve satılık dairelerin minimum, maksimum ve ortalama yatları hakkında bilgi verir. Bunun yanı sıra; bölgenin demograk bilgileri, konutların amortisman süreleri ve son bir ayda konut yatlarının ne kadar artıp azaldığı bilgilerini de sunar. İzmir, emlak yatırımı yapmak isteyenlerin bölge raporu emlak endeksini en çok merak ettikleri şehirlerden biridir. İzmir’de konut yatırımı yapmak isteyenler için önemli bilgiler… 

İzmir, Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2018 yılı verilerine göre 4 milyon 320 bin 519 nüfus yoğunluğundan oluşur. İzmir’de; Buca, Karabağlar, Bornova, Konak, Karşıyaka, Bayraklı, Çiğli, Torbalı, Menemen, Gaziemir, Ödemiş, Kemalpaşa, Bergama, Aliağa, Menderes, Tire, Balçova, Urla, Narlıdere, Dikili, Kiraz, Seferihisar, Çeşme, Bayındır, Selçuk, Foça, Güzelbahçe, Kınık, Beydağ ve Karaburun olmak üzere toplam 30 ilçe yer alır. Konak, şehrin merkez ilçesi olarak bilinir. 

Kumsalları, tarihi yapıları ve doğal güzellikleriyle yerli ve yabancı birçok turistin uğrak yeri olmayı başarır. Gayrimenkul yatırımcıların da ilgi odağı olmayı başaran İzmir’de, herkesin bütçesine uygun kiralık ve satılık ev bulmak mümkündür. Peki, İzmir’de gayrimenkul yatırım yapmak isteyenler için en ideal semtler neresidir? İzmir’de kiralık ve satılık daire yatları ne kadardan başlar? İzmir’in en kalabalık semtinin bölge raporu ve emlak endeksi verileri nasıldır? İzmir’in konutta kazandıran ilçesinin bölge raporu emlak endeksi analizi nedir? İşte, İzmir’de emlak yatırımı yapmak isteyenlerin en çok merak ettiği sorular ve cevapları… 

İzmir’in bölge raporu emlak endeksi verileri Emlak sektöründe adından oldukça söz ettiren İzmir, yerli ve yabancı gayrimenkul yatırımcılara ev sahipliğı yapıyor. Zingat.com İzmir Bölge Raporu Emlak Endeksi Aralık ayı verilerine göre, İzmir satılık konut piyasasında son bir ayda satılık konut yatları yüzde 0.96 artış gösterdi. İzmir şehrinde ortalama konut metrekare yatları 3 bin 128 TL olurken, geri dönüş süresi 18 yıl olarak hesaplanmaktadır. 

2019 yılı emlak endeksi ve bölge raporunda İzmir şehrinde satın alınan yüz metrekarelik bir konutun ortalama yatı 312 bin 750 TL olarak bilinir. Bölgedeki ortalama yüz metrekare büyüklüğe sahip konutların minimum yatı 324 bin 563 TL iken, maksimum yatların 390 bin 938 TL olduğu bilinmektedir. İzmir’deki konut satış yatlarındaki değişim incelendiğinde satılık konut yatlarının son üç yılda yüzde 40.7, son beş yılda yüzde 91.7 oranında artış gösterdiği tespit edilmiştir. 

İzmir’de kiralık ev arayanlar için bölge raporu emlak endeksi verileri şu şekildedir; Ortalama yüz metrekare büyüklüğe sahip dairelerin ortalama kira yatları 1.425 TL’dir. Bölgedeki yüz metrekare büyüklüğe sahip kiralık evler minimum 1.069 TL iken, maksimum kiralık daire yatlarının 1.781 TL olduğu görülür. İzmir’deki konut kira yatlarındaki değişim incelendiğinde; son üç yılda yüzde 38.8, son beş yılda ise yüzde 92.3 oranında yatların arttığı görülür.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Konut Kredisi Rehberi

http://www.tanjuhan.com

Kredi kelimesi anlam olarak alacaklı ve borçlu olarak tanımlanan taraflar arası nakit ihtiyacını karşılamak için yapılan uzun vadede faizli geri ödemesi olan borç alma yöntemidir. Latince kökenli olan kredi kelimesi, inanma ve güvenme anlamı taşıyan “credere” sözcüğünden gelmektedir. Günümüzde bireysel veya tüzel kişilerin nakit ihtiyaçlarını karşılamak için ihtiyaç özelinde geliştirilmiş çeşitli krediler bulunmaktadır. İhtiyaçlara göre değişen kredi türlerinde ihtiyacın türüne bağlı olarak kredi miktarı, faiz oranı ve geri ödeme süresi değişmektedir. Kredi kullanımında krediyi kullanacak kişinin geliri, serveti, borç durumu, yaşı ve tüm bu değişkenlerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkan kredi puanı etkilidir. Kredi puanına ve kredi türüne göre borç, faiz, ödeme süresi ve diğer koşullar değişkenlik gösterebilir. Konut kredisi de ev almak için sağlanan nakit kaynağı ifade etmek için kullanılır.

Konut Kredisi Nedir?

Ev satın alma işlemlerinde satın alınması söz konusu olan mülkün üzerine kredi sağlayıcısı tarafından ipotek konulması şartıyla alınabilen kredi türüne konut kredisi adı verilmektedir. Kredi sağlayıcılığı yapan kuruluşlar genellikle bankalar olsa da bazı aracı finans kuruluşları da yüksek kredi notlarını kullanarak konut kredisi verebilirler. Konut kredisi kullanımında kredi ile alınacak evin değerinin ekspertizler tarafından ölçülmesi ve kredi sağlayıcı tarafından tapunun incelenmesi gerekir. İpotek yapılacak mülkün üzerinden herhangi bir ipotek ya da borç bulunmaması, yapının kaçak olmaması ve tapuda kredi sağlayıcıya iletilen bilgilerin doğruluğunun kanıtlanması konut kredisi almanın temel koşulları arasında yer alır.

Günümüzde konut kredisi ev sahibi olmak isteyenlere tavsiye edilen bir kredi türüdür. Mülkün toplam nakit bedeline sahip olunsa da ufak bir miktarı için kısa vadeli ve düşük faizli bir kredi çekmek o mülkün kredi sağlayıcısı tarafından detaylı bir şekilde incelenmesini sağlar. Bu inceleme doğrudan uzman kişiler tarafından yapıldığı için satın alma sürecinde herhangi bir aksilik yaşanmasının, dolandırıcılığın önüne geçilebilir. Hem nakit ihtiyacı hem de alınacak mülkün oturma ruhsatı, tapu durumu ve diğer yasal bilgilerinin en doğru şekilde alınabilmesi için konut kredisi kullanımı tavsiye edilmektedir.

Mortgage Nedir? Konut Kredisi ile Ne Farkı Vardır?

Mortgage olarak bilinen ve temelde konut kredisi ile benzer şartlara sahip olan kredi türü aslında ülkemizde 2007 yılında kaldırılmış olan bir borçlanma yöntemidir. Hem konut kredisi hem de mortgage ev sahibi olmak isteyenlerin başvurduğu bir nakit sağlama yöntemidir. Aralarındaki fark ise 2007 yılı öncesine bakıldığında net bir şekilde görülebilir. Konut kredilerinin 2007 öncesinde günümüze göre daha kısa vadeli kullanılabilmesi ve ödeme şartlarının ağır olması mortgage kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Mortgage ile konut alırken geri ödeme vadesi 20 yıla kadar çıkabilir ve bu uzun vade imkanı “kira öder gibi ev sahibi olun” sloganı ile pazarlanmıştır. 2007 sonrasında yapılan düzenlemeler sonrasında konut kredilerinde vade süresi 240 aya kadar uzatılmış ve mortgage kavramı ortadan kalkmıştır. Şu an ülkemizde mortgage ve konut kredisi kavramlarını aynı anlamda kullanmak iki kredinin de şartlarının eşitlenmesi ile mümkündür.

Konut Kredisi Şartları Nelerdir?

Konut kredisi başvurusu yapmadan önce kredinin şartlarının detaylı incelenmesi gerekir. Ev satın alma kararı ile birlikte bu şartları masaya yatırmak doğru yatırımı yapma olacağı sağlar. Konut kredisi ile ev satın almak isteyenlerin öncelikli olarak bilmesi gereken konut değerinin en fazla %80’ini kadar kredi çekebilecekleridir. Örnek vermek gerekirse 1.000.000 TL değerinde bir ev satın almak için en fazla 800.000 TL değerinde konut kredisi kullanılabilir. Elbette %80’lik değerlenmenin üst sınır olduğu unutulmamalıdır. 1.000.000 TL’ye satışa çıkarılan bir konut için bankanın ekspertizi 850.000 TL değer biçerse bu değerleme sonucunda çekilebilecek maksimum kredi miktarı 680.000 TL’ye düşer. Bu da satın alma sürecinde gerekecek nakit miktarının neredeyse 1,5 katına çıkması anlamına gelir ve satın alımı yapacak kişinin planlarına uymayabilir. Bu nedenle konut sahibi olmaya karar verme süresince nakit ödenecek miktarın %20’nin üzerinde olması olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına engel olur.

Konut kredisi kullanım şartlarında ilk öncelik evin ipotek değerinin belirlenmesi ve buna bağlı olarak kredi miktarının hesaplanması olsa da sonrasında kredinin onaylanabilmesi için farklı unsurların da incelenmesi gerekir. Konut kredisi alacak kişinin, hane halkının gelir miktarı ve kredi başvurusu yapan bireyin kredi notu süreci doğrudan etkiler. Konut değerinin %70’ini nakit verebilecek bir kişi riskli kredi notu ve düzenli geliri olmaması sebebiyle konut kredisi alamayabilir.

Konut Kredisi Alırken Çıkan Maliyetler

Konut kredisi alırken hem kredi alma işlemlerinde gerekli belgeleri hem de bu kredi özelinde gereken belgeleri hazırlamak zorundasınız.

1.Dosya Masrafı

Finansal Tüketiciden Alınacak Ücretler Yönetmeliği kapsamında en fazla toplam kredi tutarının %0,5 kadarı olacak şekilde tahsil edilen bir kredi maliyetidir. Dosya masrafı yerine kredi tahsis ücreti olarak da adlandırılabilir. 

2. Ekspertiz Ücreti

Konut kredisi kapsamında alınacak mülkün vasfı, brüt metrekaresine ve konumuna göre değişiklik gösteren, ekspertiz hizmeti için ödemem ve kredi kullanıcısından tahsil edilen bir ücrettir ve BSMV’den muaftır. Ekspertiz ücreti konuta göre değişiklik gösterse de minimum 750 TL tutarındadır.

3. İpotek Tesis Ücreti

Konut kredisinin anapara ve faizlerinin tamamının ödeneceği süre boyunca söz konusu konut kredi sağlayıcıya ipotekli kalır. İpotek işlemi sırasında kredi sağlayıcının rehin tesisi işlemi için aracı kuruma ödediği bedeldir ve kredi kullanıcısından tahsis edilir. Bu ücret konut kredisi veren kuruma göre farklılık göstermektedir.

4. İpotek Fekki Ücreti

Konut kredisinin bitmesi ile birlikte krediye konu olan konutun üzerindeki ipoteğin kaldırılması, tapuya ipotek fekkinin bildirilmesi gerekir. Bu işlem için bankadan kredi borcunun bitimine istinaden düzenlenmiş bir belge alımın ve bu belge tapuya teslim edilir. Bu işlemi yaparken kredi sağlayıcı ipotek tesisi kadar bir ücretlendirme yapabilir ancak bazı kurumlarda bu işlem ücretsizdir. Ek olarak tapu dairesinde de söz konusu işlem için bir miktar ödeme yapılması gerekebilir.

5. ZDS (Zorunlu Deprem Sigortası), DASK

Günümüzde konut satışı yada kiralanması söz konusu olduğunda zorunlu olarak yapılması gereken bu sigorta yıllık olarak yenilenmektedir. Konut kredisi işlemleri içerisinde de 1 yıllık süre ile yapılan bu sigorta yasal olarak zorunludur. Bu sigorta DASK tarafından yapılmaktadır.

6. Konut Sigortası

Konut kredisi kapsamında yasal olarak zorunluluğu olmasa da bankalar tarafından zorunlu olarak gösterilen bu sigorta evde meydana gelebilecek hasarların teminat altına almasını sağlıyor. İpotek altına alınan konut ile ilgili riskleri en aza indirmek isteyen bankalar, konut sigortası dahil kredi paketlerine daha düşük faiz uygulayarak bu sigortayı mecburen tercih edilebilir kılmaktadırlar. Konut sigortası için bankanın zorunlu kıldığı seçenekleri tercih etmek istemeyen kişiler dilerlerse kendi istedikleri bir sigorta şirketi üzerinden bu sigortayı yaptırabilirler.

7. Hayat Sigortası

Kredi kullanan kişinin vefatı durumunda kalan kredi borcunun sigortadan tahsis edilmesi için yapılan bu sigorta kredi kullanımında bankalar tarafından zorunlu tutulmaktadır. Hayat sigortası yapılmadan kullanılabilen krediler düşük miktarda ve yüksek faizli olduğu için konut kredisinde dezavantaj sağlar. Hayat sigortası kişinin yaşına ve çalıştığı işe göre değişiklik gösterebilir ve 70 ila 80 yaşın üzerinde olan kişiler hayat sigortası kapsamı dışındadır.

8. Ferdi Kaza Sigortası

İsteğe bağlı olarak yapılabilen, bazı bankalar tarafından daha düşük faiz oranları ile teşvik edilen bu sigorta kredi kullanıcısının uğradığı bir kaza sonucunda tedavi masraflarını da kapsayan bir sigorta türüdür. Bu sigortanın kapsamına göre kaza sonrasında kişinin iş göremez olduğu süre boyunca kredi ödemesi sigorta tarafından karşılanır.

Konut Kredisinde Erken Ödeme Cezası

İhtiyaç kredisi kullanımında erken ödeme faiz indirimi almak mümkün olsa da konut kredilerinden bu durum tam tersi olabilir. Eğer konut kredisinin tüm taksitleri vadeleri gelmeden tek bir seferde ödenmek istenirse bu durumda ödeme yapılacak toplam tutarın %2’si kadar ceza ödemesi istenebilir. Erken ödeme cezası kredi sağlayıcının belirleyeceği bir miktardır ve değişkenlik gösterebilir.

Konut Kredisine Uygun Olan Konutlar Nelerdir

Ev sahibi olmak isteyenlerin büyük bir kısmı konut kredisi kullanarak ev almayı tercih ediyor. Bu tercih iki temel sebebi bulunuyor. Nakit ihtiyacı konut kredisi kullanımında en büyük etmenken alınan konut ile ilgili yasal araştırmanın bir finans kuruluşu tarafından yapılması da ev sahibi olmak isteyenler tarafından tercih ediliyor. Bir evin konut kredisine uygun olması evin değerinin de artmasına neden oluyor.

Konut satın almaya karar veren ve bu süreçte konut kredisi ile nakit desteği almak isteyenlerin mutlaka başlangıçta evin krediye uygun olup olmadığını araştırması gerekiyor. Bu araştırma yapılmaksızın konut kredisine başvurulursa ekspertiz ataması yapılır ve daha önce bahsetmiş olduğumuz ekspertiz ödemesi krediye başvuran kişiden tahsis edilir. Konutun krediye uygun olmaması durumunda ödenen ekspertiz ücreti geri iade edilmez.

Bir evin konut kredisine uygun olup olmadığını bu alanda özel olarak çalışmayan bir insanın anlaması zordur. Eğer gayrimenkul yatırımı ile alakalı bir uzmanlığınız yoksa konut kredisi uygunluğunda en az riski almak için yapılabilecek bazı incelemeleri bilmek gerekir. Kurumsallaşmış bir gayrimenkul firması ile çalışmak konut kredisi sürecinde ciddi anlamda zaman ve para tasarrufu elde etmenize olanak sağlasa da yüksek marka gücü yüksek komisyon ödemesi gerektirdiği için pek çok insan daha piyasaya yakın emlakçıları tercih etmektedir. Bu noktada evin kredi uygunluğunu kişinin kendisinin ölçmeye çalışması daha güvenilir bir sonuç almasını sağlar.

Konut kredisi başvurusunda kredi uygunluğunu araştırırken iki farklı mülk tipi olduğu unutulmamalıdır. Yeni yani sıfır yapılar için gerekli olan uygunluk kriterleri ile eski yani ikinci el yapılar için gerekli olan uygunluk kriterleri farklıdır.

Yeni Tamamlanmış, İlk Satışı Yapılacak Konutların Krediye Uygunluğu

Konut kredisi uygunsuzluğu yeni yapılmış konutlarda ikinci el konutlara göre çok daha nadir görülür. Bunun en temel nedeni konutu yapan kişinin bunu bir yatırım ve gelir beklentisi ile yapıyor olması ve ülkemizde konut kredisi kullanım oranının da %40’ı geçmiş olmasıdır. Pek çok müteahhit konut kredisine uygunsuzluk riskini göze alarak %40’ın üzerinde bir hedef kitlesi kaybı yaşamak istemez. Yine de tedbiri elden bırakmadan yeni tamamlanmış ve ilk satışı yapılacak konutlarda konut kredisi uygunluğu için gerekli şartları gözden geçirmek gerekir.

Yeni Konut Tamamlama Oranı

Yeni yapılmış bir konut için kredi başvurusu yapılırken ekspertizin inceleme yaptığı anda söz konusu konutun en az %80’inin tamamlanmış olması gerekir. Bu konu yeni başlayacak proje ve tamamlanmayan konutlar için kredi kapsamında yeniden ele alacağımız bir konu olsa da eğer bir proje kapsamında anlaşmalı bir kredi sağlayıcı üzerinden konut kredisi alınmayacaksa mutlaka satın alınacak mülkün en az %80’lik kısmının tamamlanmış olduğuna dikkat edilmesi gerekir.

Çok Katlı (Dubleks, Tripleks) Dairelerin Kullanım Şekli

Konut kredisi kullanılacak olan mülk dubleks yada tripleks ise kısacası çok katlı ise bu konutun kaç girişinin olduğu kredinin onaylanması açısından çok önemlidir. Söz konusu daire tek bir daire şeklinde kullanıma uygun değilse, her kat için ayrı bir giriş kapısı bulunuyorsa ve her kat bu giriş kapıları sayesinde çeşitli müdahaleler ile bağımsız kullanılabilir hale geliyorsa bu konutlara kredi kullanılması mümkün değildir.

Ortak Kullanım Alanları

Kredi başvurusuna konu olacak konutun apartmanın ortak kullanım alanları ile herhangi bir bağı varsa bu konuta oldukça az bir miktarda konut kredisi verilir ya da hiç verilmez. Bunun temel sebebi ortak kullanım alanlarının daireye dahil olduğu durumlarda kat maliklerinin şikayetleri sonucunda konut üzerinde hak sahibi olma ihtimalleridir. Bu noktada krediden bağımsız olarak bu riski taşıyan konutlarda gerekli yasal önlemler alınmadan satın alma işlemi yapılmamalıdır. Otopark, depo ya da çatı gibi ortak alanların olduğu apartmanlarda bu konu dikkatli bir şekilde araştırılmalıdır. Örneğin terası olan bir çatı katı dubleks dairenin teras kısmının devamı ortak kullanım alanı, çatı depolama alanı gibi bir kullanıma açıldıysa bu daire yüksek risk grubu içerisinde sayılabilir.

Mesken Olma Zorunluluğu

Konut kredisi başvurusu yaparken üzerine kredi alınacak konutun tapuda mesken olarak kayıtlı olması gerekir. Bu durum oldukça normal gözükse de bazı konutların özellikle de giriş katta yer alan konutların dükkan olarak kayıtlı olması gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle konut kredisine başvurulacak konutun tapusunu önceden görmek olumsuz bir durum yaşama ihtimalini en aza indirir.

İkinci El Konutların Krediye Uygunluğu

İkinci el konutların krediye daha çok uygun olacağı düşünülse de bu aslında temel bir hatadır. Konutun ilk satışından itibaren geçen sürede konutun krediye uygun olmayan değişimlere uğramış olma ihtimali her zaman vardır. Kullanımda olan bir konutun krediye uygunluğu konusunda ikna olmadan ya da bir şekilde ikna edilmeden önce mutlaka bazı hususlar konusunda bilgi sahibi olmak gerekir.

Tapu İncelemesi

Bir konutun kredi verilmeye uygun olması için kat irtifakı ya kat mülkiyeti bulunmalıdır.  Bunlar konutun yasalara uygun olarak yapıldığını gösterir. Kat mülkiyeti, söz konusu konutun belediyeye sunulan projeye uygun olarak yapılmış olduğunu gösterir. Elbette bunların olması konutun krediye %100 uygun olduğu anlamına gelmez. Konutun ilk satışından itibaren geçen süre zarfında konutun projesine aykırı değişimlere uğramış olduğunu ancak ekspertiz tarafından anlaşılabilir, yine de bu belgeleri incelemek riski azaltır.

Buna ek olarak tapuda belirtilen konut niteliğinin mutlaka mesken olmalıdır. Aksi durumda söz konusu konut kredi için uygun değildir. Konut kredisi için olmazsa olmaz bu bilgiler konuta ait tapu senedi üzerinde yer alırlar. Bu nedenle konut kredisine başvuru yapmadan önce tapuyu görmeyi talep ederek uygunluktaki ilk adımı tamamlamak mümkündür.

Ortak Kullanım Alanları

Tıpkı yeni yapılan konutlarda olduğu gibi eski konutlarda da ortak kullanım alanlarına bağlı olarak kredi uygunsuzluğu ortaya çıkabilir. Bu nedenle konutun ilk projesinin onayından sonra binaya herhangi bir ekleme yapılıp yapılmadığı sorgulanabilir. Terası olan bir konutta teras alanının aslında ortak kullanımdan sayılması ve tapuya dahil edilmemesi konut kredisinde sorun yaşanmasına neden olabilir.

Haciz Durumu

Satın alınmak istenen konutun üzerinde ipotek ya da haciz varsa konut krediniz riske girer. Konutun üzerinde ipotek olduğu durumlarda ipotek yapan banka satış işlemlerinde bu kısmı tahsil eder ya da bu konut için kredi alınması mümkün olmayabilir. Eğer söz konusu konut üzerinde haciz varsa kredi kesinlikte alınamaz.

Konut Kredisine Uygun Olan Gayrimenkuller

Bir gayrimenkulün konut kredisine uygun olup olmadığının nasıl anlaşılacağı ile ilgili detaylı bilgilerden sonra farklı durumlara sahip olan konutların kredi için uygunluğuna bakmamız gerekir. İpotek durumu, proje aşamasındaki konutlar için farklı kuralları olduğundan bu durumları tek tek ele almak ve doğru kararı vermek önemlidir.

Hisse Tapulu Gayrimenkuller

Konut kredisi alınmak istenen bir gayrimenkulde birden fazla hisse olması durumunda konut kredisi onayının çok zor olacağı bilinmelidir. Bu durum genellikle miras konularında ortaya çıkar. Örneğin bir evin 6 kişiye miras kalması durumunda mirasçılardan birisi evin 3 hissesini daha satın almak ve bu işlemi yaparken konut kredisi kullanmak isterse kredi sağlayıcı konutun tamamına ipotek koyamayacağı için konut kredisi vermeyebilir. Hisseli tapularla ilgili bir başvuru yapmadan önce bankanın kredi uzmanıyla görüşmek zaman ve para kaybına engel olacaktır.

İpotekli Konutlar

Satın alınacak konutun üzerinde ipotek bulunması durumunda konutun satışının yapılabilmesi mümkündür. Ancak bu satışın yapılabilmesi için ipotek koyucuların mutlaka öncelikli olarak borçlarını tahsil etmesi gerekir. Haciz durumu yoksa sadece konut üzerinde devam eden bir ipotek varsa satış aşamasında öncelikle ipotek edenin borcunun kapanması sonrasında kalan miktarın tapu sahibine verilmesi gerekir. Bu şekilde anlaşma sağlanarak konutun satışı yapılabilir. Bu tür durumlarda konut kredisi için ipotek koyan banka ile çalışmak sürecin daha kolay ilerlemesi açısından fayda sağlayabilir.

Proje Aşamasındaki Konutlar

Henüz yapımı başlamamış ve proje halindeki konutlar için konut kredisi kullanabilir. Ancak bu kredinin kullanılabilmesi için proje sahibi firma ile banka arasında anlaşma yapılması gerekir. Eğer proje sahibinin bu tür bir anlaşması varsa konut tamamlanmadan da kredi kullanılması mümkündür. Konut kredisi kullanımında söz konusu konutun %80’inin tamamlanması şartı sadece bu tür anlaşma durumlarında görmezden gelinir. Bu tür anlaşmalarda süreç konut kredisinin proje sahibine banka tarafından blokeli olarak aktarılması ve konutun tamamlanması ve kredi kullanan kişiye devredilmesi ile birlikte banka koymuş olduğu blokeyi kaldırır.

Konut Kredisi Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Konut kredisi kullanmadan önce uzun vadeli planlamalar yapılması gerekir. 240 aya varan vadelerle kullanılabilen bu kredi kişinin hayatının 20 yılında ödemesi gereken bir borç olacağı için doğru karar çok önemlidir.

Maksimum Peşinat

Konut kredisi kullanmadan önce istenilen ev için maksimum peşinat ödenmesi her zaman faydalıdır. Maksimum ödeme yapılması ya vade süresini azaltır ya da ödeme miktarını bu iki durumda uzun dönemde kişinin kendini psikolojik olarak daha rahat hissetmesi için önemlidir.

Acil Durum Planı

Konut kredisi ödeme planı hesaplanırken bankalar hane halkının gelirinin %50’sini geçmeyecek şekilde aylık ödeme tutarı hesaplarlar. Bu durum hane halkında yaşanan bir gelir değişiminin kredi ödemesini aksatmaması için yapılır ancak yine de ev halkından birinin ayrılması, boşanma ya da vefat durumu, işsiz kalma gibi olumsuz olaylarda kredi ödemelerinin aksamaması gerekir. Bu tür durumlarda ödemelerin devam edebilmesi için ufak da olsa bir maddi birikimin olması gerekir.

Doğru Kredi Seçimi

Konut kredisi almadan önce tüm bankaların kredilerini detaylı bir şekilde incelemek gerekir. Aynı miktar ve vadede her bankanın sunduğu teklifleri bir araya koyup incelemek daha doğru sonucu elde etmek için gereklidir. Bu noktada konut kredilerindeki değişim sağlayacak unsurları öğrenmek ve seçimi doğru yapmak önemlidir.

Konut Kredisinde Önemli Değişkenler

Vade

Konut kredilerinde vade hesaplaması 2007 yılından beri oldukça uygun yapılabiliyor. Eskiden 5 yıla kadar vadesi olan konut kredileri yapılan düzenlemeler ile 240 aya yani 20 yıla kadar uzayabiliyor. Vadenin uzaması ile birlikte ödenmesi gereken faiz miktarı artsa da ev sahibi olmak isteyenler doğru hesaplama ile kendileri için en uygun vadeyi bulabilirler. Konut kredisi için en uygun vade hesaplamasını mevcut durumda ödenen kira üzerinden yapmak mümkündür. Temel bir ihtiyaç olan barınmayı karşılamak için ödenen kira bedeli konut kredisi ödemesi için planlama yapmayı kolaylaştırır. Kira bedelinin her yıl artış alacağını da hesaba katarak her yeni yılda ödenecek kirayı hesaplayıp, kredi vadesini planlamak mümkündür. Bu tür bir planlamayı kredi ödemesine yansıtmak için de artan ödemeli konut kredisi çeşidinden yararlanılabilir.

Faiz

Konut kredisi kullanacaklar için 2 farklı faiz seçeceği vardır. Sabit ve değişken faiz olarak sunulan bu seçenekler hem kişinin hem de piyasanın durumuna göre incelenmelidir. Faizlerin çok yüksek olduğu bir koşulda sabit faizli konut kredisi kullanmak uzun dönemde masraflı bir seçim olacaktır. Eğer böyle bir karar vermek istenirse bankaların sunduğu refinans olarak adlandırılan daha ucuza kredi çekme imkanı düşünülmelidir. Ancak bu durumda da mevcut sabit faizli kredinin erken ödeme cezasını da göz önünde bulundurmak gerekir.

Değişken faizli konut kredisi seçeneğinde belirli bir dönem sabit faiz uygulandıktan sonra kredi kullanım sürecinde belirlenen dönemlerde faiz güncellemesi yapılır. Bu hem avantajlı hem de dezavantajlı olabilir. Faizlerin yüksek olduğu bir dönemde kredi kullanıldığında değişken faiz çok yararlı olabilir. Yine de bu tür bir konut kredisi kullanmadan önce üst faiz limiti olan bir seçenek tercih etmek daha güvenilir olacaktır.

Konut Kredisi Çeşitleri

Sabit Faizli Konut Kredisi: 

Sabit faizli olarak kullanılabilen bu konut kredisi genel olarak herkesin bildiği, ödemelerin yıllar içerisinde değişmediği kredi çeşididir. Bu kredi genellikle uzun vadeli planlama yapmak isteyenler için uygundur. Faiz hesabını mevcut durumda yaptığı zaman bütçesine uygun bulan, uzun vadede aylık ödeme miktarının değişmesini istemeyen kişiler bu krediyi tercih edebilir.

Azalan Taksitli Konut Kredisi: 

Bu konut kredisi türünde faiz ödemesinin azaltılması mümkündür. Konut kredisinin ilk yıllarında yüksek aylık ödemeler yapılarak faiz ödemesinin süresi azaltılır ve sonraki dönemlerde ana para ödemesi yapılır. Mevcut işinden ve gelirinden memnun olan, gelecekte oluşabilecek olumsuz durumlara karşı önlem almak isteyenler bu konut kredisini tercih edebilirler.

Ara Ödemeli Konut Kredisi: 

Konut kredisine başvuran kişinin belirli dönemlerde aldığı ara ödemeler varsa bu kredi türü tercih edilebilir. Kişinin belirlediği sıklıklarda ara dönem ödemeleri yaparak taksitlerini azaltabilir. Bu şekilde anlaşılan kredilerde ara ödeme yapılması erken ödeme cezasına tabi tutulmaz. Prim ya da ikramiye alan, yıllık düzenli bir ek geliri olan ya da birikimlerini düzenli olarak kredi ödemesini azaltmak için kullanmak isteyenler bu kredi tipini tercih edebilirler.

Artan Taksitli Konut Kredisi: 

Kira öder gibi ev sahibi olma fikri ile ortaya çıkan bu konut kredisi tipinde kira artış oranına bağlı olarak kredi ödemeleri artar. Konut kredisi kullanacak kişinin ödediği kira miktarı ya da ödeyebileceği kira miktarı ile başlayan ödemeler her yıl kira zammı gibi belirli bir oranda artırılır ve bu artış ile kira ödeme mantısı ile kredi ödemesi yapılarak ev sahibi olunabilir.

Faiz Değişimli Konut Kredisi: 

Hayallerindeki konutu bulan ancak mevcut piyasa durumu sebebiyle yüksek faiz ödemek istemeyenler tarafından tercih edilen konut kredisi türüdür. Bu konut kredisinde belirli dönemlerde Tüketici Fiyatları Endeksine göre faiz değişimi hesaplanır. Bu hesaplama ile faizlerde yaşanan dalgalanmalara göre kredinin durumu güncellenir ve faiz düşüşlerinde kredinin ödemesi azalır. Faizlerin yüksek olduğu dönemde konut sahibi olmak isteyenler için bu konut kredisi türü istedikleri evi kaçırmamaları için önemli bir fırsattır.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Haftanın Kitap Önerisi: “Görünmeyeni Satmak” Harry Beckwith


Onları göremezsiniz – peki onları nasıl satarsınız?

Hizmet satışı ile ilgili sorun da budur.

Bu zorluğu, bundan ondört yıl önce, bir hizmetle ilgili ilk reklamımı yazmaya çalışırken fark ettim. Bir ürün değildi. O nedenle hizmeti, virajlı yollarda ilerlerken çizemezdim. Ya da Cindy Crawford’un üstünde veya pahalı porselenlerle sunulurken… Hizmeti, hiç bir şey yaparken çizemezdim, çünkü hizmetler görünmezdir; hizmetler, birilerinin bir şey yapacakları ile ilgili verilen sözlerdir. Bunu nasıl satarsınız?

Çoğu insan, “pazarlama” sözcüğünü, satış ve reklamcılıkla bir tutacaktır. Bu yaklaşıma göre pazarlama, elinizdeki şeyi alıp, müşterinin boğazından aşağıya dökmektir. “Daha iyi pazarlama yapmalıyız” ifadesi, reklamlar, halkla ilişkiler ve e-posta kampanyalarıyla “Sesimizi dışarıya duyurmalıyız” demektir.

Ne yazık ki, “dışarı” ifadesi, şirketlerin dikkatini “içeriden” dağıtır ve hizmet pazarlamasının ilk kuralı, dikkatlerden kaçar: Hizmet pazarlamasının esası, hizmetin kendisidir.

Size daha iyi bir hizmet sunarsanız, bütün dünya kapınızda birikecektir demiyorum. Bir çok iyi hizmet, kötü pazarlama yüzünden başarılı olamamıştır. Ama, dışarıda duyulmanın da tek başına yeterli olduğunu söylemiyorum. Bir hizmet şirketini yok etmenin en etkili yolu, dışarıda sesini duyurarak, insanları sorunlu bir hizmete çekmektir.

Hizmet kalitesi gittikçe kötüleşmektedir. Telefonda dakikalarca beklemeye alınmanız, banka işlemlerindeki yavaşlık, söz verip de gelmeyen tamirciler, hep bu kötü hizmetin sık karşılaştığımız örnekleridir. Hizmet kalitesi o kadar düşmüştür ki, kimse hizmetinizle ilgili şikayette bulunmuyorsa, kendinizi iyi hissetmeyin. Çoğu kimse, şikayet etmekten, epey zaman önce vazgeçmiş bulunuyor.

Peki hizmet sektörü neden bu kadar kötüleşti?

Bunun ana nedeni, şirketlerin çalışan sayısı, verilen eğitimler ve ücretler gibi konularda maliyet tasarrufuna gitmeleridir. Karlılıklarını arttırmak amacıyla şirketler – ta ki bir müşterin olay çıkarana kadar – tüm maliyetlerini kısmaktadırlar. Oysa şirketlerin anlaması gereken şey, memnun müşterinin daha fazla para harcayacağıdır.

O nedenle, reklam kampanyanızı başlatmadan önce, hizmet kalitenizi düzeltin.

Lake Wobegon Etkisi: Kendinizi Kendi Gözünüzde Büyütmek

Bizler, olduğumuzdan daha iyi olduğumuzu düşünürüz.

Araştırmacılar, öğrencilere sorduklarında, yüzde altmışından aldıkları cevap, diğerleriyle iyi geçinme konusunda, kendilerini en üst yüzde onluk dilim içinde gördükleri şeklindeydi.

Üniversite profesörlerinin yüzde doksan dördü, ortalama bir meslektaşından daha iyi iş çıkardığını söylemektedir. Çoğu erkek, yakışıklı olduğunu düşünür.

Üstünlük illüzyonumuz o kadar yaygındır ki, psikologlar bu duruma bir isim bile vermişlerdir. Garrison Kellor’un ünlü radyo programında yer alan hayali kasabanın adından esinlenerek, bu duruma, Lake Wobegon Sendromu diyorlar. Lake Wobegon kasabasında, bütün kadınlar güçlüdür, bütün erkekler yakışıklıdır ve bütün çocuklar ortalamanın üstündedir.

Bir insan olarak, şirketinizdeki herkes, Lake Wobegon etkisi altındadır. Unutmayın ki, siz de olduğunuzdan daha iyi olduğunuzu düşünmektesiniz ve verdiğiniz hizmetin de olduğundan daha iyi olduğuna inanıyorsunuz…

Üstelik, hizmet sektörünün genel performansı o kadar düşük ki, siz ortalamanın üstünde olsanız dahi, kötü bir hizmet veriyor olabilirsiniz.

Hizmetinizin kötü olduğunu varsayın. Bunun bir zararı olmaz, sadece sizi onu sürekli geliştirmeye teşvik eder.

Standartlarınızı Müşterileriniz Belirlesin

Bir çok hizmet işinde, kaliteyi müşteriler değil de, sektör tanımlar. Örnek olarak, reklamcılık ve mimarlığı düşünebilirsiniz.

Reklamcılıkta, çoğu yaratıcı kişi “Bu cidden de iyi bir reklam” dediğinde, söyledikleri şey o reklamın, müşterinin işini geliştirmesine destek olacağı değildir. İfade etmek istedikleri, reklamın görselinin ve başlığının havalı olduğudur.

Bir çok mimar, içinde yaşayan ya da çalışan insanlar için, inanılmaz kullanışsız olan binalar tasarlarlar. Yine de mimarlar bu binalara, muhteşem eserler diyebilirler. Bunun nedeni, standartları kendilerinin belirlemesidir.

Sizin standartlarınızı kim belirliyor? Sektörünüz mü, egonuz mu yoksa müşterileriniz mi?

Reklam Yazımında Asid Testi

Bir reklamcı olarak rahatlıkla şunu ifade edebilirim: Reklamı hazırlamakta gerçekten zorlanıyorsanız, büyük ihtimalle o ürün kusurludur. Siz de hizmetiniz için müşterilerinize vaat edeceğiniz şeyi bulmakta zorlanıyorsanız, hizmetinizin düzeltilmeye gereksinimi var demektir.

Hizmetinizle ilgili bir reklam yazın. Ama yayınlamayın. Bir hafta sonra, bu reklamın yeterince güçlü olmadığını düşünüyorsanız, reklam üzerinde çalışmayı bırakıp, hizmetiniz üzerinde çalışmaya başlayın.

Pazarlama Planının İlk Kuralı

Farklı bir uyarı almadıkları takdirde, bir hizmetin pazarlamasından sorumlu kişiler, işe pazarlamayla ilgili son bıraktıkları yerden başlayacaklardır.

Herkes, şirketinin doğru işte olduğunu düşünür. Doğru şekilde organize olduğunu ve gerektiği gibi kadrolaştığına inanır. Ufak tefek geliştirmeler haricinde, her şey olması gerektiği gibidir.

Ve herkesin pazarlama ile ilgili o yılki odağı, “Bunu nasıl satarız?” şeklindedir.

Bunun yerine, herkes sıfır noktasından başlamalıdır. Sormaları gereken sorular : “Bu hala geçerli midir?” ve “Sunduğumuz şey, dünyanın istediği şey midir?” olmalıdır.

Yeni pazarlara hizmet vermemize olanak tanıyacak şekilde, yetkinlik ve becerilerimizi geliştirdik mi? Yeni yetkinlik ve beceriler edinmeli miyiz? Ya da, faaliyet alanımızı daraltıp uzmanlık gerektiren hizmetlere mi odaklanmalıyız?

Hangi soruyu sorarsanız sorun, pazarlama planlamasının ilk kuralını izlemeniz gerekir:

Her zaman sıfır noktasından başlayın.

En İyi Arkadaşlarınız dahi Size Söylemeyecektir

Dün, değerli bir hizmet sunan bir kişi beni telefonla aradı ve bana pazarlama dersi vermeye kalktı. Planındaki her öğenin, pazarlama karışımının bir parçası olduğunu tam üç kez tekrar etti. Duyduğum en kötü satış konuşmalarından birini yaptı.

Ben kolay alınan bir kişi olabilirim ama, müşterilerimin hiç bir zaman onun hizmetine gereksinim duymayacaklarını ümit ettim. Üstelik, gerçekten de değerli bir hizmet sunuyordu.

O satışçı bana satış yapamamaktan daha fazlasını gerçekleştirdi. Bana satış yapmakla ilgili gelecekteki tüm şansını da yitirdi.

Satış konuşmasının, ne kadar kötü olduğunu ona söyledim mi? Hayır, söylemedim. Hem konuşmayı uzatmaya değmezdi, hem de onu kırmak istemedim.

Peki, bir sonraki müşteri adayına ne anlatacak? Aynı şeyleri…

İnsanlar size neyi yanlış yaptığınızı söylemezler.

Müşteri adaylarınız da söylemeyecek.

Müşterileriniz de söylemeyecek.

Bazen, eşiniz dahi söylemeyecek.

O zaman hizmetinizi geliştirmek için ne yapmanız gerekiyor?

Sorun…

Ama Arkanızdan Konuşurlar

Geçenlerde bir müşterimle yaptığım konuşma, beni çok şaşırttı. Ona, “Bir hizmeti pazarlamaya başlamanın ilk adımı, hizmeti düzgün biçimde verebilmektir. O nedenle, bunu yapıp yapmadığınızı öğrenin. Müşterilerinize sorun.” dedim.

Verdiği cevaba hazırlık değildim:

“Bunu yapmak istemiyorum. Ne düşündüklerini öğrenmekten korkuyorum” dedi.

Aslında müşterilerinin ne düşündüklerini duymak istememesi, iyi bir şeydi çünkü anketleri onun göndermesini istemiyordum. Anketleri, bağımsız bir kuruluşun göndermesini tercih ediyordum.

Yaşamla ilgili basit bir prensip, müşteri araştırmaları için de geçerlidir:

En iyi arkadaşlarınız dahi yüzünüze söylemezler ama, arkanızdan konuşurlar.

Müşterilerinizin, arkanızdan konuşmasını sağlayın ve ne dediklerini öğrenin. Doldurdukları anketleri, üçüncü bir tarafa göndermelerini isteyin. İsterlerse isimlerini boş bırakabilirler ya da isimlerinin açıklanmayacağı garantisi verilebilir. Bu durumda, müşterileriniz çok daha samimi yanıtlar vereceklerdir.

Neden Araştırma?

Müşterileriniz bunu takdir edeceklerdir. Sizin hizmetinizi geliştirmeye çalıştığınızı göreceklerdir. Son zamanlarda yapılan araştırmalardan birinde, bir müşteri şöyle demişti: “Bu araştırma, bu şirketi neden kullanıyor olduğumun iyi bir örneğidir. Her zaman bana daha iyi hizmet verecek yolları araştırıyorlar.”

Müşterilerinizin sizi farklı açılardan değerlendirmelerini isteyebilir, daha sonra ise yüksek puanlarınızı, pazarlama malzemenizde yayınlayabilirsiniz. Bu, hizmet kalitenizle ilgili söylemlerinize saygınlık kazandırır.

Araştırmalar, müşteri ile temasta kalmanıza yardımcı olur.

Hatalarınızdan öğrenmenize olanak sağlar.

Olası sorunlu alanları ve sorun yaşayan müşterileri fark etmenizi kolaylaştırır.

Nerede hata yaptığınızı merak etmekten kurtarır.

Araştırmalar size, müşterilerinizin sizden gerçekte ne almakta olduklarını gösterir.

Araştırın, araştırın, araştırın…

“Hizmetimiz ya da Şirketimizle ilgili neyi sevmiyorsunuz?”

Bunu sormayın.

Birinden, sizin şirketinizi seçmekle kötü bir seçim yaptığı konusunda itirafta bulunmasını istiyorsunuz. İnsanlar bunu yapmazlar. İnsanlar zeki görünmeyi severler.

Hiç bir zaman “Neyi beğenmiyorsunuz?” diye sormayın.

Odak Grupları İşe Yaramıyor

Tipik bir konuşma:

“Bazı bilgilere ihtiyacımız var.”

“Tamam, o zaman bir focus grup (odak grubu) çalışması yapalım”

Focus gruplarla çalışmanın çekiciliği vardır. Anket çalışması yapmaktansa, odak grup çalışmaları, daha kolay ve anlamlı gelmektedir.

Ancak, gruplara değil de, bireylere satış yapmaktasınız. Focus gruplar, size daha ziyade pazar dinamikleri hakkında bilgi verir. Odak grup çalışmaları esnasında, baskın tipler konuşmayı ele geçirerek diğerlerini ikna etmeye çalışırlar. Akıllı ancak sessiz tipler ise, sakin bir şekilde oturarak zamanın dolmasını beklerler. İnsanların görüşleri ve bakış açıları, diğerlerinden etkilenir ve değişebilir.

Bireylere satıyorsanız, bireylerle görüşün…

Pazarlama Bir Departman Değildir

Kurumsal satış yapan bir şirketin güçlü satış danışmanları, ödüllü bir satış yöneticisi ve bir de problemi vardı:

Şirket, satış ve pazarlamanın, yalnızca satışçı ve pazarlamacıların işi olduğunu düşünüyordu.

Oysa ki, şirketimizdeki herkes, şirketin pazarlamasından sorumludur.

Yapılan her hatanın bir maliyeti vardır.

Japon firmalarının yarısından fazlası, bir pazarlama departmanı kurmakla uğraşmazlar, çünkü onlar, şirkette çalışan herkesin, pazarlamanın bir parçası olduğuna inanırlar.

Pazarlama bir departman değildir. O, sizin işinizdir.

Kitaptan İnciler…

  • Pazarlamacılar giderek karmaşıklaşan dünyamızda basitlikten daha etkili bir şey olmadığının farkına varıyorlar.
  • Hizmet pazarlamacılığının özü hizmetin kendisidir.
  • Hizmetiniz için, hedef kitleniz için cazip bir vaadi olan makul bir reklam yazamıyorsanız, o zaman sunduğunuz hizmeti düzeltmeniz gerekiyor demektir.
  • Pazarlama bir departman değildir. İşin kendisidir.
  • Pazarlamanızı düşünürken yalnız işi düşünmeyin. Becerilerinizi de düşünün.
  • “Müşteriyi” memnun etmeden önce, içindeki insanı anlayın ve memnun edin.
  • Hizmet pazarlaması büyük ölçüde bir popülerlik yarışmasıdır.
  • Müşterilerin çoğu bir hizmet firmasını seçerken onun referanslarını, ürününü ya da sektördeki pazar payını satın almaz. Onlar, tıpkı yaşamımız boyunca olmaya devam ettiğimiz liseliler gibi, kişilik satın alırlar.
  • Hizmet işi ilişkidir. İlişkide duyguya bağlıdır. İyi ilişkilerde duygu iyidir, kötü ilişkilerde ise kötü.
  • Profesyonel olun ama daha da önemlisi; cana yakın olsun.
  • Ne yapacaksanız şimdi yapın. İş dünyasının ölüm ilan sayfaları beklemeyi seçen planlamacılarla dolu.
  • “Olgulara” güvenmeyin. Planlamaya kesin bir bilim olarak yaklaşmayın. Planlama kesin olmayan bir sanattır.
  • Başarısız olmaya başlayın ki, başarıya yaklaşabilesiniz.
  • Eğer olası bir müşterinin yalnızca mantığına hitap derseniz, boşa hitap etmişsiniz demektir.
  • Hizmetinizi en kaliteli düzeye yükseltin, ama onu n az riskli hale de getirin.
  • Bir müşteri için yapabileceğiniz en iyi şey onun korkusunu ortadan kaldırmaktır.
  • İnsanlar aldıkları kararları kendilerine haklı gösterme gereği hissederler.  Bu yüzden de, kararlarını dayandırabilecekleri farklılık ararlar.
  • Seslendirdiğiniz kesimi genişletmek istiyorsanız, konumunuzu daraltın.
  • Her hizmet farklıdır. Bu farklılıkları saptamak, ortaya koymak ve yenilerini yaratmak başarılı bir pazarlamanın merkezinde yer alır.
  • Birçok kişiye birden birçok şey vermek kimse için, işkolunun en yenilikçi ve en kayda değer şirketi için bile, mümkün değildir.
  • Marka, paradır.
  • Markanızı oluşturmak için milyonlar gerekmez. Hayal gücü gerekir.
  • İyi bir misyon bildirimi bugünü değil geleceği tarif eder; müşteriler ise şu anda sizin kim olduğunuzu öğrenmek ister. Bir misyon bildirimi yazın, ama sizde kalsın.
  • Her şeyden önce mutluluk satın.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

En İyi Gayrimenkul Yatırımı Hangisi?

Endeks (3).jpg

 

 

Birikimlerini değerlendirmek isteyenler için emlak yatırımı yapmak her daim tercih edilen seçeneklerden biridir. Gayrimenkul yatırımı uzun vadeli düşünüldüğünde de kısa vadeli hedefler doğrultusunda planlandığında da kendine has avantajları ile en zorlu ekonomik koşullarda bile önemini sürdürür.

Alım Satım Amacı ile Emlak Yatırımları

Emlak yatırımı yapmak tercihinin farklı gayeleri olabilir. Genellikle orta ve uzun vadeli kazanç sağlayacağı düşünülse de alım satım amacı ile yapılan emlak yatırımları sahiplerine kısa vadede getiri sunabilir. Alım satım amacı ile emlak yatırımları iki farklı gayrimenkul türü özelinde gerçekleştirilir.

Alım Satım Amacı ile Arsa Yatırımları

Nüfusun giderek artması, şehirlerin genişlemeyi sürdürmesi ve konut ihtiyacının hız kesmeden devam etmesi arsa yatırımlarını çok karlı gayrimenkul yatırımları arasında konumlandırır. Özellikle orta vadeli kazanç hedefleyen yatırımcıların gözdesi olan arsa yatırımları dikkatli bir şekilde planlanmalıdır. Her arsanın imar izninin bulunmaması, bazı arsaların kısa sürede imara açılabilecek statüde olması, arsanın çevresindeki kentleşmenin seyri gibi unsurlar yatırımcılar tarafından değerlendirilmelidir. Bu şekilde henüz imara açılmayan arsalar uygun fiyatlarla satın alınabilir ve sonrasında yüksek fiyatlara satılabilir.

Alım Satım Amacı ile Konut Yatırımları

Alım satım amacı ile konut yatırımı yapacak olanların konut için ayırdıkları sermayeden daha fazlasına sahip olmaları önerilir. Bu şekilde merkezi yerlerde tadilata ihtiyaç duyan konutlar bulunarak harcama yapıldığında yüksek karlılık bırakabilir. Kısa vadede para kazanmak için önerilen konut yatırımları için izlenen strateji değer yükselmesinin beklenmesi olduğunda karlılık için bir süre sabredilmesi gerekir. “Ev almak mantıklı mı?” sorusunun yanıtı da haliyle beklentilere göre değişebilir. Doğru tercih yapıldığında ev almak en karlı yatırım amaçlarından birine dönüşebilir.

Kira Getirisi Amacıyla Emlak Yatırımları

“En çok hangi emlak kira getirir?” tüm yatırımcıların merak ettiği soruların başında gelir. Kira geliri elde etmek için yatırım yapmayı düşünenler genellikle dükkan yatırımları ve sanayi yapıları yatırımları arasında kararsızlık yaşayabilir. Tıpkı emlak yatırımlarında olduğu gibi birikimlerin korunmasını sağlayan ve kira getirisi sunabilen işyeri yatırımları sahiplerinin yüzünü güldürebilir.

Kira Getirisi için Dükkan Yatırımları

İşlek caddelerde küçük bir dükkan sahibi olmak dahi yatırımcıların süreklilik arz eden bir kira getirisine sahip olmak anlamına gelir. Cadde üzeri dükkanların boş kalma ihtimalinin neredeyse hiç olmaması, kira getirilerinin yüksekliği ve artan değerleri yatırımcıların karlılığını fazlalaştırır. Kira getirisi için dükkan yatırımlarına karar veren yatırımcılar tadilat gereksinimini, lokasyonu, dükkanın iç özelliklerini göz önünde bulundururlarsa uzun vade kendilerini güvence altına alan tercihler yapabilirler.

Kira Getirisi İçin Sanayi Yapıları Yatırımları

Yüksek sermayeye sahip olan yatırımcılar için sanayi yapıları yatırımları ön plana çıkar. Uzun vadede çok ciddi gelir sunabilen sanayi yapıları yatırımları sürekli değer kazanmaları ile avantajlarını arttırır. Sanayi yapılarını kiralayan işletmelerin faaliyetlerine devam ettiği süre boyunca yatırımcılara gelir sunan sanayi yatırımları da diğer tüm gayrimenkul yatırımları gibi ince elenip sık dokunmalıdır.

Sonuç olarak, gayrimenkul yatırımları çeşitli amaçlara hizmet eden karlı yatırım araçları arasındaki yerlerini koruyor. Siz de karlı bir yatırım yapmak isterseniz ve konu hakkında kapsamlı bilginiz bulunmuyor ise, alanında uzman gayrimenkul danışmanları ile iletişime geçerek en doğru kararı verebilirsiniz.

 

 

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

 

Haftanın Kitap Önerisi: “Prens” Niccolo Machiavelli

Haftanın Kitabı (1).png

 

 

Niccolo Machiavelli (Makyavel) ve Prens Kitabı

Principe (Prens), Floransalı yazar Niccolo Machiavelli tarafından yazılmış politika hakkında bilimsel bir incelemedir. Asıl adı “De Principatibus” (Prenslikler Hakkında) olup 1513 yılında yazılmasına rağmen 1532’ye kadar, yani Machiavelli’nin ölümünden 5 yıl sonrasına kadar basılamamıştır. Yaşadığı süre boyunca yayımlanmamasına rağmen Machiavelli’in en bilinen eseri sayılır ve daha sonra ortaya atılan “Makyavelist düşünce” teriminin temelini oluşturur.

 

Prens’in Özeti

Prens’te anlatılan görüşler okuyana uç noktalarda gelebilir, fakat eserin Floransa’da süren kargaşa sırasında yazılmasından dolayı Makyavel ancak mutlak güç sahibi kararlı bir yöneticinin bütün sorunları aşabileceğini düşünür.

Prens’te dile getirilen görüşler genellikle bir hükümdarın saltanatını ayakta nasıl tutabileceği ve hükümdarlığını nasıl daha da güçlendirebileceği üzerinedir. Makyavel’e göre ahlaki ilkeler her özel durumun ihtiyaçlarına tamamen teslim olmalıdır. Bu yüzden, Prens gücünü koruyabilmek için gerekirse her şeyi yapmaktan çekinmemelidir. Makyavel, bir hükümdarın asıl gücünü sevilmekten çok korkutmaktan alması gerektiğini söylerken gene de kendinden nefret ettirmemesini öğütler.

Prens açılış bölümünde, çeşitli prenslikleri (yeni kurulmuş ya da babadan oğula geçmiş) yönetmeyi sağlayacak etkin yöntemleri anlatır. Floransa aristokrasisinden olan Makyavel bir devleti ele geçirmenin, yönetmenin ve korumanın en iyi yollarını okuyucuya anlatır. Bu bakımdan yöntemler savaşı ve acımasızlığı telkin eder.

Daha sonra, Cesare Borgia’nın ilham kaynağı olduğu ideal prensin sahip olması gereken özellikleri anlatır. Günümüzde yazılan modern liderlik metinlerinin birçoğu bu bölüme gönderme yapmaktadır.

Etkili bir politik liderin özellikleri şöyle sıralanabilir:

– Büyük liderleri kendine örnek almaya istekli olmak. Özellikle Antik Roma’dan.

– Hükümetin halkın yaşam kalitesini yükseltmek için ne kadar gerekli olduğunu göstermek. Örnek olarak: Herhangi bir birey veya kurum üzerindeki kontrollü baskıyı geçici olarak gevşetmenin neticesinde oluşacak kaos ortamının etkilerini göstermek.

– Savaş sanatına hakim olmak.

– Var olan acımasızlığın ve ahlaksızlığın gücü ve dengeyi koruyabilmek için gerekli olabileceğini anlamak.

– Kaba ve ahlaksız sanılmamak için dindar görünmeye çalışmak. Makyavel, İspanya kralı Ferdinand’ın İtalya’ya dini bahane ederek saldırmasını över.

– Gerektiği yerde öğüt ve tavsiye dinleyecek kadar erdemli olmak.

– Makyavel’in etik ve politika arasında kurulacak bağlantıya fazla aldırış etmediği görünür, bu da çağdaşlarından tepki toplar. Prens merhametli, güvenilir, karşısındakini anlayan, dürüst ve güvenilir görünmeye çalışmalıdır. Fakat aslında Prens’in kudreti onun gerçekten merhametli olmasına çok az izin vermelidir.

Son bölümler İtalya’nın o zamanki durumuyla ilgili duyulan endişeleri dile getirir (İtalya’nın barbarlardan kurtarılması için teşvik edilmesi gibi..)

Prens Kitabının Girişi ve İçindekiler Bölümü

Prens’in politika hakkında yazılmış en etkileyici kitap olduğu kabul edilir. Beş yüz yıl öncesinde yaptığı insanlığın halleriyle ilgili gözlemleri bugün için de geçerli sayılabilir. Bu kitabı güç kazanması ve bu gücü tutması için Medici Ailesi’ne yazmıştır. Günümüzde “Prens” kelimesi insanları tarafından sevilen görkemli bir adam çağrışımı yapsa da, Makyavel’in prensleri bu anlamda romantik değillerdir ve gücünü korumak için sürekli savaşan kişilerdir. Prens’te anlatılan yöntemlerin birçoğu zamanında olduğu gibi günümüzde de uygulandığı görünmektedir.

Prenslikler ve Krallıklar

En başta, Makyavel var olan bütün devletlerin ve idarelerin ya Prenslik ya da Cumhuriyetle yönetildiğini söyler. Prens’te sadece Prenslik konusuyla ilgilenmiş, Cumhuriyet kısmını diğer eserlerinden birinde (Discourses) incelemiştir. Prensliklerin ilk türünün halihazırda var olan ve babadan oğula geçen, ikinci türünün de yeni kurulmuş ya da geniş bir büyüme göstererek Karma halini almış olanlar olduğunu söyler.

Babadan Oğula Geçen Prenslikler

Prenslik, hükümdarının prens olduğu servet ya da güçle elde edilen bir devlettir. Bütün prenslik türleri içinde uzun yıllar babadan oğula geçen prenslikler, geçmişte kazanılan bir aile başarısı taşıdığından yönetmesi en kolay olanıdır. Kalıtsal prensliklerde insanlar kendiliğinden prense bağlı olacaklardır, çünkü o geçmişten gelen bir soyu temsil etmektedir ve insanlar onun soyadına alışmıştır, bu yüzden halk ona doğal bir eğilim gösterecektir. Eğer dışardan bir güç tehdit ederse, güç kolayca toparlanabilir çünkü insanların yöneten aileyle ortak bir geçmişi vardır.

Sevilmek mi Daha İyidir, Yoksa Korkulmak mı?

Yazarın kitabındaki düşüncesi “Korkulan” ama nefret edilmeyen bir hükümdar olmaktır.Detaylı bir şekilde tarihsel örneklerle açıklamalara yer verdiği konu,kesinlikle üzerinde vakit ayırılması gerekli bir konu başlığıdır.

“..Ve insanlar kendisini sevdiren birinden çok,kendisinden korkulan birine zarar vermeyi pek göze alamazlar…”

Prens’in Şöhreti

Prens dünyaya yön veren bir kitaptır. İtalyan yöneticilerden sonra diğer Avrupa ülkelerine de bir düşünce akımı yaymıştır ve hala önemli devlet eleştirilerinin arasına girmektedir.

 

 

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Haftanın Kitap Önerisi: “Ulysses” James Joyce

Haftanın Kitabı.png

 

“HUKUKUN DÜSTURUDUR BU. MASUM BİR İNSANIN NAHAK YERE MAHKUM EDİLMESİNDENSE DOKSAN DOKUZ SUÇLUNUN SERBEST BIRAKILMASI DAHA EVLADIR.”

Yayımlanmasının üzerinden geçen yüz yıl boyunca hakkında yığınla efsane türetildi, daha çok tercümesinin zorluğu ve kavranmasının imkânsız oluşuyla anıldı, yazarı James Joyce’u bir bakıma ulaşılmaz yazar mertebesine taşıdı. “İçine o kadar çok bilmece- bulmaca ve zekâ oyunu koydum ki, profesörler yüzyıllarca ne demek istediğimi tartışacaklar, insanın ölümsüzlüğü garantilemesinin tek yolu da budur,” diyen Joyce hedefine çoktan ulaştı. Fakat okur katında işlerin o kadar parlak olduğunu söylemek zor. Çünkü Ulysses denince, ister istemez sözcük oyunlarının izini sürmekten perişan olmuş, göndermelerin şiddetinden bitip tükenmiş ya da daha çok ikinci sayfayı bile göremeden lanetler okuyarak kitabı elinden atmış bir okur profili geliyor insanın gözü önüne.

Ulysses’i okumak demek mutlaka göndermelerin tamamına vâkıf olmak demek değil asla. Ayrıca Joyce’un kast ettiği ve romanına dâhil ettiği bilmece-bulmacaların, mesela Oulipo’cuların romanlarında sıklıkla rastlanan şifreli, oyunlu, oyuncaklı anlayışla üretilmiş örneklerden çok farklı olduğunu söylemeliyiz.

Bu hususta enseyi karartıp Ulysses’in hükmüne boyun eğmek; bugüne dek yapılageldiği şekilde erişilemez bir derinliğe sahip olduğunu kabullenerek hakkında türetilen efsanelerden, çevirmenin takdire şayan başarısından, Joyce’un biyografisinin dikkat çekici taraflarından bahseden yazılara ve “Olay Dublin’de geçiyor”un çok da ötesine geçmeyen yorumlara kanaat etmek zorunda değiliz aslında. Ulysses’in derin, okurdan sabır isteyen ve fazladan bir okuma- araştırma uğraşı talep eden bir metin olduğu elbette açık; ancak romanda yapılan göndermelerin karşılığını, hangi metnin temel ya da model alınarak ve ne maksatla kullanıldığını, nereyi işaret ettiğini araştırıp bulmak, bu uğurda kılavuzların, ansiklopedilerin ya da Shakespeare ve Homeros’un yapıtlarının satır aralarında gezinerek şifreler çözmek ne kadar saygı duyulası bir uğraş olsa da apayrı bir disiplin olarak görülmeli ve olmazsa olmaz bir gereklilik değil okuma zevkini artırmak yönünde bir heves biçiminde algılanmalı sadece. Çünkü Ulysses’i okumak demek mutlaka göndermelerin tamamına vâkıf olmak demek değil asla. Ayrıca Joyce’un kast ettiği ve romanına dâhil ettiği bilmece-bulmacaların, mesela Oulipo’cuların romanlarında sıklıkla rastlanan şifreli, oyunlu, oyuncaklı anlayışla üretilmiş örneklerden çok farklı olduğunu söylemeliyiz. Zaten okuru da içine alan, kurguda hayati görev üstlenen oyunlar tasarlamak ve varlığını oyunlara borçlu romanlar kaleme almak Joyce’a çok uzak bir anlayış.

Kısacası kendimizi gönderme ve çağrışımlardan kutsallık veya yüce nedensellikler devşirmek zorunda hissetmediğimiz durumda Ulysses’i bir roman olarak anlama şansımız daha yüksek olur. Bu yüzden, ağırlığıyla nam salmış bir metnin, öncelikle iyi roman okuru açısından gerçek değerini ve roman tarihi içindeki yerini sorgulamak, kavranamaz oluşundan ziyade bir roman olarak nasıl bir anlayışla kaleme alındığını, nerede durduğunu araştırmak ve çağdaşlarıyla arasındaki benzerlik ya da farklılıklara eğilmek Ulysseshakkında daha sağlıklı ve ferasetli sonuçlara ulaşmamızı sağlar.

Özünde Yahudi, Protestan kilisesinin öğretilerine inanmayan, sonradan Katolik olan, ama evrime inanan Bloom; Tanrı, inanç, Hristiyanlık ve kilise kavramlarına her zaman mesafeli ve alaylı yaklaşan biridir. Bloom’un zihni aracılığıyla Joyce, başta öte dünya anlayışı olmak üzere tüm dinî değerleri ve ritüeli acımasızca yargılar.

“Zor bulursun bütün parçalarını o sabah”

Aslında basit sayılabilir bir öyküye sahip olan Ulysses, 1904 yılının Haziran ayının onaltısı, bir perşembe günü evinden çıkan Leopold Bloom’un Dublin sokaklarında geçirdiği bir günü yatay bir kurguyla ve bilinç akışı tekniğiyle nakleder. Romanın birden fazla anlatıcısı olsa da; Bloom dışında Tanrı anlatıcı, Stephen Dedalus, Gerty ve Molly bazı bölümlerde devreye girseler de; yine de sanki her şey Bloom’un zihninde yaşanır gibidir. En büyük ideali, gelip geçenlerin hayran olacakları bir afiş tasarlamak olan Bloom, atık kâğıtların, lağım farelerinin postlarının, kimyasal özelliklere sahip olan insan dışkısının ekonomik olarak değerlendirilmesi ve sabahları süt dağıtmak için köpek ya da keçi kuvvetiyle çekilen arabalar kullanmak benzeri projeler yumurtlayan bir reklamcıdır. O gün evden çıkışının birden fazla sebebi vardır; ancak muhtemelen bunlar içinde en önemlisi kalp sektesinden merhum olan Dignam’ın cenazesine katılmaktır. Bu cenaze, romanın bütününde fonda yer alarak inanca dair sorgulamaların hareket noktasını oluşturur. Özünde Yahudi, Protestan kilisesinin öğretilerine inanmayan, sonradan Katolik olan, ama evrime inanan Bloom; Tanrı, inanç, Hristiyanlık ve kilise kavramlarına her zaman mesafeli ve alaylı yaklaşan biridir. Bloom’un zihni aracılığıyla Joyce, başta öte dünya anlayışı olmak üzere tüm dinî değerleri ve ritüeli acımasızca yargılar.

-Kıyamet ve hayat benim. Nasıl insanın kalbine dokunuyor bu sözler.

Senin kalbine dokunuyor belki de iki seksen uzanıp ayaklarını papatyalara dayamış adamcağıza ne faydası var? Ona dokunması zor biraz. Duyguların makamı. Kırık kalp. Epi topu bir pompa, her gün binlerce galon kan pompalıyor. Günlerden bir gün arıza yapıveriyor, al bakalım, kendini burada buluyorsun. Etrafımızda bir sürüsü gömülü duruyor: akciğerler, kalpler, karaciğerler. Eskimiş, paslı pompalar: başka hiçbir şey değil valla. Kıyamet ve hayat. Öldün mü ölüyorsun. Şu ahiret günü inancı. Hepsini mezarlarından çekip çıkaracaklarmış. Lazar, dışarı gel! Lazar da dışarı geldi ve korundular. Ayaklanın! Ahiret günü! Sonra bütün millet kendi karaciğerini, akciğerlerini ve diğer sakatatını aramaya başlayacak. Zor bulursun bütün parçalarını o sabah. Şahane bir organizasyon şüphesiz, saat gibi işliyor. Günah çıkarma. Herkes istiyor. Sonra size her şeyi anlatacağım. Kefaret. Cezalandırın beni, ne olur. Ellerinde müthiş bir silah var. Doktordan, avukattan daha güçlüler. Kadınlar bayılıyor… Pişmanlık dediğin tamamen göstermelik. Utanmak da pek yakışıyor. Sunakta dua ediyor. Ey Meryem, Kutsal Meryem. Çiçekler, buhur, eriyen mumlar. Yüzünün kızarmasını saklıyor. Salvation Army, düpedüz taklit etmiş. Doğru yolu bulmuş hayat kadını toplantımızda konuşacak. Nasıl Rabbi buldum. Roma’dakiler pek uyanık herifler olmalı: bütün bu gösteriyi onlar sahneliyor. Çuvalla parayı da cebellezi etmiyorlar mı? Millet mirasını da bırakıyor onlara: mahallemizin şu andaki papazına, tamamen kendi takdirine bırakılmış olarak.

Kadir-i mutlak dediğiniz öyle on paralık baldır bacak şovlarına benzemez. Ben size söylüyorum, dörtdörtlüktür kendisi ve onunla ticaretin en kralı yapılır. Gelmiş geçmiş en muhteşem şey odur sakın unutmayasınız bunu. Kral İsa’ya kavuştum kurtuldum diye bağırın. Sabahın köründe kalkmaya başlaman gerekecek, evet sen, oradaki günahkâr, eğer Kadir-i Mutlak Allah’ın keyfini gıdıklamak istiyorsan. Daa dii! Aynen öyle. Rabbin arka cebinde öyle bir öksürük şurubu var ki bir yudum içtin mi ne olduğunu şaşarsın, dostum. Denemesi bedava.

Önce bir kasaba uğrayan Bloom kahvaltılık böbrek alarak evine döner; kahvaltı edip yeniden dışarıya çıkar. Sonra roman boyunca labirentin içinde dolaşıp duran fare gibi Dublin’i arşınlar ve sırasıyla, postaneye, kiliseye, mezarlığa, gazete idarehanesine, kütüphaneye, bara ve hastaneye gider. O gün yapması gereken bir diğer iş, karısı Marion Bloom, yani Molly’ye kitap almaktır ve bu yüzden kütüphanede karısının tercih ettiği bazı ‘arzulu’ romansların sayfaları arasında gezinmek durumunda kalır. Bu vesileyle Joyce, günümüzde de popülaritesini devam ettiren, hatta son zamanlarda tam bir çılgınlığa dönüşen erotik romans furyasıyla ağır biçimde dalgasını geçer. Bunu taklit bir dil üreterek, yani o kurmacaların bir benzerini yazarak yapar.

Kocasının kendisine verdiği tüm papeller mağazalardaki en şahane elbiselere, en pahalı dantelli çamaşırlara gidiyordu. Hepsi o adam içindi. Raoul için! Ağzı adamın dudaklarına şehvetli ve dolgun bir öpüşle yapışırken adamın elleri kadının deshabille’sinin içinden cömert kıvrımlarını yokluyordu.

– Geciktin, dedi adam hırıltılı bir sesle, ona şüpheyle ve dik bir nazarla baktı. Güzel kadın kenarları siyah kürklü pelerinini atıp sultanlara layık güzel omuzlarını ve nefesiyle inip kalkan gerdanını gösterdi. Kusursuz dudaklarının çevresinde varla yok arası bir tebessüm oynaşırken sakince yüzünü adama döndü.

Burada Joyce’un maksadı, erotik metin yazarlarının yöntemiyle ıslak cümleler kurarak okurda şehvet uyandırmak değil elbette; tam aksine o, “kabartma tozu” işlevi gören bu türdeki mamulleri sarakaya almak uğraşında. Mr Bloom, Molly’nin zevkle okuyabileceği bir şeyler aranırken, Rahibe Maria’nın Feci İtirafları türünde cömert kitaplar arasında bolca gezinir ve sonunda Zinanın Zevkleri adında, yukarıdaki şehvetli anlatımların da yer aldığı bir kitapta karar kılar.

Ulysses’in kitap olarak ilk yayımlandığı yıl, 1922; ancak 1914 yılından itibaren yazılmaya başlanmış. Bu tarihler, Rahibe Maria’nın Feci İtirafları veya Zinanın Zevkleri gibi metinlerin yalnız şu yaşadığımız dönemde değil, geçmişte de fevkalade, Joyce’u da çileden çıkaracak derecede ilgi gördüğünün basit ve kronolojik bir kanıtı. Bunun yüzyıllar öncesi de var elbette, Joyce’u da aşar mertebede; bu tür kitapların gelecekte, yüzyıllar sonrasında da milyonları cezbedeceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.

“Ödüllü hikâye için fikir”

Ulysses baştan sona mimetik bir öz üzerine kuruludur; Homeros’un Odysseia destanı şekilsel olarak romana altyapı sağlar. ‘Ulysses’ adı, Odysseus’un Latince kanalıyla İngilizceye geçmiş halidir. Ulysses’in baş karakteri Bloom sembolik olarak Odysseus’u (Ulysses’i) temsil eder. Odysseia’nın Penelopeia’sının Ulysses’teki karşılığı ise Bloom’un karısı Molly’dir. Romanda yer alan karakterler kişilikleriyle de Homeros’un kahramanlarına benzerler. Ancak romanını Homeros’un Odysseia’sı paralelinde karşıtlıklar ve koşutluklar kurarak oluşturması Joyce’un epik metinlere saygı göstereceği anlamına gelmez. Çünkü Joyce’un destan formunu yankılaması, geleneksel metinlere methiye düzmek için değil, bu türde anlatıların ipini çekmek gayesiyledir.

…seyyah Leopold oraya şifa bulmaya gelmiş idi korkunç ve ürkünç bir ejderhanın ona sapladığı bir kargı ile bağrı pek fena yaralanmış olduğu için yarasına nışadır kaymağı ile pelesenkten bir merhem yaparak elinden geldiğince deva olmuştu.

…hepsi birden cümleten Aziz Zekeriya üzerine yemin ederek dediler ki asıl ondaki alet ve edevat öyle idi ki bir adamın yapması beklenen her türlü vazifenin her birini bihakkın ifa edebilir idi. Bunun üzerine hepsi pek hakiki bir neşe ile güldüler yalnız genç Stephen ile sir Leopold hariç sir Leopold ki hiçbir vakit çok belli ederek gülmez idi çünki onda tuhaf bir ahlat var idi onu belli etmek istemez idi ve ayrıca nerede ve kim olursa olsun doğum yatağındaki kadına karşı merhamet besler idi.

Diğer bütün modernist yazarlarda olduğu gibi Joyce, tezgâhını hikâyenin bittiği yere açar. Ulysses’te Buck Mulligan’ın kendi zihni adına sarf ettiği şu söz, aslında bir yanıyla modern romanı da özetler: “Ne? Nerede? Ben hiçbir şeyi hatırlayamam ki. Yalnızca fikirleri ve hisleri hatırlarım.” Kahramanlıkların bitişini duyuran Cervantes’ten 400 yıl kadar sonra Joyce, bildiğimiz anlamda olay akışı, hikâye ve düz aktarımın bitişini duyururken hislerin, fikirlerin ve eğretilemelerin hâkimiyetindeki modern romanı müjdeler. Zaten fotoğraf ve sinemanın icadından sonra her şeyin eskisi gibi olması beklenemez. Roman sanatı, bir korunma refleksi olarak fotoğrafı çekilemeyen, filme alınamayan, hatta röportajla nakledilemeyen bir metnin izini sürer ve bu sebeple dönüşüm geçirir. Roman tarihi dediğimiz şey de bir bakıma, dönüştürme gücüne sahip yazarlar eliyle romanın kendini korumaya ve ayrıştırmaya çalışmasının tarihidir. Artık bildiğimiz romanın aynı roman olarak devam etmesi, ısrarla devam ettirilmeye çalışılması, günümüzde de sık sık karşılaştığımız “Nerede o eski romanlar?” ve “Bizi alıp götürecek romanlar yazılmıyor artık” türünde yakınmalarla eski romanın ruhunun çağrılması bir tutum olarak kolaycı, konformist, muhafazakâr ve çağdışı kalır.

Bildiğimiz anlamda romanın bitişini en keskin hamlelerle duyuran Joyce, zihinde yaşanan temsiller ve taklide dayalı temaşalarla maddesel olarak gerçekleştiği şüphe götürür, bütünüyle sembolik olay ve durumlardan bir kurgu çatar ve bunu zapt edilemez bir dil ve bölük pörçük bir zihnin dizginlenemez çağrışımlarıyla ve yoğun bir alayla bezer.

1918 yılında tefrika edilmeye başlanan Ulysses’i, Joyce’un 1914 yılında yazmaya başladığı bilinir. Buddenbrooklar’ı modern romanlar arasında saymazsak (ki saymamak için elimizde çok sayıda geçerli neden var) Thomas Mann’ın Tonio Kröger’i 1903, Venedik’te Ölüm’ü 1912’de, Robert Musil’in Genç Törless’i 1906’da, Proust’un Swan’ların Tarafı 1913’te yayımlanmıştır. Bu tarihlerde Kafka’nın eserlerinin büyük kısmının yazılmış ama daha yayımlanmamış olduğu iddia edilir. Saydığımız romanlar, her ne kadar modern romanın tarihi için vazgeçilmez öneme haiz de olsalar, klasik anlatılara karşı Ulysses çapında bir yıkıcılık içermezler. Bildiğimiz anlamda romanın bitişini en keskin hamlelerle duyuran Joyce, zihinde yaşanan temsiller ve taklide dayalı temaşalarla maddesel olarak gerçekleştiği şüphe götürür, bütünüyle sembolik olay ve durumlardan bir kurgu çatar ve bunu zapt edilemez bir dil ve bölük pörçük bir zihnin dizginlenemez çağrışımlarıyla ve yoğun bir alayla bezer. Joyce’un itirazı elbette sadece erotik romanslar ya da epik metinlerle sınırlı olmadığından polisiye de dâhil olmak üzere tüm ucuz, hazır ve kolaycı üretimler bu alaydan nasibini alır.

Kurutma kâğıdını öbürünün üzerinden de geçireyim ki okuyamasın. Bak ödüllü hikâye için fikir. Dedektif kurutma kâğıdının üzerinden bir şey okuyor. Sütun başına bir gine altını ödül.

“Yaşadığımız şu dünyanın minyatür bir portresi”

“Kurutma kâğıdını öbürünün üzerinden de geçireyim ki okuyamasın,” cümlesi aslında Bloom’un karısından gizlediği bir mektuba ilişkin söylenir. Aldatma olgusu, romanda iki yönlü yaşanır; karısını aldatma çabalarından asla vazgeçmeyen ve bunun çok da büyütülmemesi gerektiğini düşünen Bloom, cebinde Molly’ye aldığı Zinanın Zevkleri adlı kitapla Dublin’i boydan boya turlarken, karısının onu Blazes Boylan’la aldatıyor olma ihtimalini kafasında taşıyarak ıstırap çeker. Doğum hastanesinin bekleme salonunda Stephen Dedalus ve arkadaşlarına takılır, aralarında yoğun tartışmalar yaşanır.

Takip eden tartışma kapsamı ve gidişatıyla hayat macerasının bir özeti gibiydi. Ne mekânın ne de meclisin vakarında bir noksan vardı. Tartışmacılar memleketin en keskin zekâlılarıydı, ele aldıkları konu da konuların en yücesi ve en hayati olanıydı.

Buna bir de tesadüfen rastlaşmaları, dans, arbede, haydan gelip huya gidergillerden denizci eskisi, gece kuşları, tüm bu vakalar galaksisi, hepsi birden eklenince karşımıza yaşadığımız şu dünyanın minyatür bir portresi çıkıveriyordu.

Stephen Dedalus, romanda Odysseus’un oğlu Telemakhos ile özdeşleştirilir ve her geçen sayfa roman içindeki ağırlığı artar. İkisinin birlikte gerçekleştirdikleri yolculuk, Odysseia’ya yapılan göndermeleri bir kenara bıraksak da, simgesel anlamda önemlidir. Çünkü babası 70 yaşında bir otel odasında zehir içerek intihar eden, hayatının sonraki bölümlerinde babasının ölüsünün yüzü sık sık gözlerinin önüne gelen, kendi oğlu doğumdan birkaç gün sonra ölen ve erkek evlat özlemini daim içinde yaşatan Bloom, önce bir meyhaneye, sonra da geneleve giden ve kendisi için erkek evladı simgeleyen Stephen Dedalus’un peşine bir biçimde takılmış sayılır (Bloom’un kendi kızı Milly romanda hiç görünmez, sadece zihinde ve aktarımlarda belirir). Konuştukları konuların kaydını tutmak imkân dahilinde değildir. Burada yer alan soru- cevap kısmında yazılmış olan uzun bölüm, röportaj romana bir gönderme olarak da okunabilir.

Güzergâhları esnasında eşbaşkanların eşeledikleri meseleler nelerdi?

Müzik, edebiyat, İrlanda, Dublin, Paris, dostluk, kadın, fuhuş, beslenme, gaz ışığının yahut ark lambalarıyla ampullerin yanıbaşlarındaki parahelyotropik bitkilerin boy atmaları üzerindeki etkisi, belediye tarafından acil durumlarda kullanılmak üzere ortalık yere konabilecek çöp kovaları, Roma Katolik kilisesi, papazların evlenmemesi, İrlanda milleti, cizvit eğitimi, kariyerler, tıp tedrisi, geçirdikleri gün, şabat arifesinin muzır etkisi, Stephen’ın düşüp bayılması.

Sarhoş ve asabi Dedalus genelevde olay çıkarır, sonra da bir İngiliz askerine sataşır. Bu çocuklukları yaparken koruyucu kollayıcı misyonla yanında gerçek babası değil, simgesel babası Bloom yer alır, ona destek olur. Ancak Bloom’un o kadar da gönülden ve iyi niyetli olduğunu söylemek için biraz erkendir, çünkü bir yandan da Stephen üzerine ticari planlar kurgular.

Böylesine fenomen derecesinde güzel bir tenor ses nimetlerin en enderiydi, Bloom daha ilk notayı duyar duymaz değerini anlamıştı bu sesin… olması gerektiği gibi işlenirse bir de nota okumayı bildiğini de hesaba katarsak artık ne fiyat isterse çekebilirdi böyle bir sesle çünkü baritonların bini bir paraydı.

Sonunda Bloom, Stephen Dedalus’u evine götürür. Bu, bir babanın oğlunu tehlikelerden koruyup eve çağırmasına benzetilebilir. Sonunda ayrılırlar ve Bloom karısının yanına yatmaya gider. Diğer modernist yazarlarda da görüldüğü üzere Joyce, günlük olaylara ve sıradan eylemlere bilimsel bir çerçeveden bakar. Bu çok bildik bir modern tutumdur; Musil’de en keskin ve belirgin biçimde kendini hissettiren bu tutum, Svevo, Proust ve Broch’un metinlerinde de yaygın olarak gözlenir.

Ayrılık esnasında, her biri yekdiğeriyle, nasıl vedalaştı?

Aynı kapıda dikey olarak ve kapı tabanının değişik taraflarında durarak, veda için uzanmış kollarının çizgileri herhangi bir noktada kesişerek ve iki adet dik açının toplamından daha az olan herhangi bir açıyı yaparak.

Leopold Bloom karısının yanına uzanır ve bundan sonra Mrs Marion Bloom, yani Molly’nin uzun ve noktasız iç monoloğu ile roman sonlanır.

Evrenselliği konusunda herhalde kimsenin şüphe duymayacağı Ulysses tamamen yerel, kopmamacasına kendi toprağına ve insanına bağlı bir anlatı. Ulysses’in evrenselliğinin alâmeti, aslında tam da yerel olması.

“Vazife çağırınca İrlanda bugün her adamdan”

Daim tartışılır durur; bir yapıtın evrenselliği ne ile ölçülür? Coğrafyamızda evrensellik, ekseriyetle başka milletlerle kurulan münasebetler ya da maddesel bağlarla ilişkilendirilir. Evrensel olma iddiasındaki metinlerde çokluk mekân, memleket ve coğrafya değişir, akıştan bağımsız kıta aşırı hadiseler cereyan eder. Peki, seyahat halindeki karakterlerin veya gözü kulağı dışarıda bir anlatıcının varlığı bir romanın evrenselliğinin teminatı mıdır? Ulysses’le birlikte bu soruyu tekrar sormakta yarar var. Evrenselliği konusunda herhalde kimsenin şüphe duymayacağı Ulysses tamamen yerel, kopmamacasına kendi toprağına ve insanına bağlı bir anlatı. Ulysses’in evrenselliğinin alâmeti, aslında tam da yerel olması. Bu yerellik, inandırıcılık ekseninde de önemli; çünkü kendi toprağının ve insanının çelişkilerini aktaran birinin transfer edilen dertlerden mustarip birine göre daha konsantre, inandırıcı ve donanımlı olması beklenir. Bu açıdan Ulysses, bir Ulusal Ses olarak da okunabilir. İrlanda’nın bağımsızlığı sorunu, topyekûn yaşanan bir aşağılık kompleksi, yerel özgürlük mücadelesi yöntemleri, İrlanda’ya has hastalıkların nesillerce taşınması vesaire salt İrlanda’ya dair olmaktan çıkar, bir yerden sonra bütün memleketlerin anladığı, anlamaya çalıştığı, kısmen yaşadığı olgulara dönüşür.

aynı şu cehennem fikri gibi, piyango ve sigorta da öyle, tıpatıp birbirinin aynı prensipler üzerine kuruluydu bunlar da, zaten başka hiçbir neden olmasa da işte bu nedenle şu cankurtaran pazarları kurumunu takdir etmek gerekiyordu, ülkenin iç tarafları ya da kıyıları fark etmez, nerede yaşarsa yaşasın, tüm kamuoyunun bu şekilde ayaklarına getirilen bu hizmete minnettar kalmaları gerekiyordu, ayrıca liman yöneticilerine ve sahil güvenlik servisine de, onlar da yelken mekanizmalarına adam koyup doğa koşullarına maruz kalarak çıkıp gezmek zorunda kalıyorlardı, mevsim ne olursa olsun, vazife çağırınca İrlanda bugün her adamdan vesaire.

Düşünürsen sırf birileri yan sokakta yaşıyorlar ve başka bir lisan konuşuyorlar diye onlardan nefret etmek de saçmalığın daniskası. Bloom.

Tüm bu sefil tartışmalar, naçizane kanaatince, tüm bu düşmanlık tohumu ekmeler, -artık insan kafasındaki hırçınlık çıkıntısı yüzünden midir yoksa bir bezenin salgısı mıdır o tarafını bilemiyordu fakat bunların falanca şeref meselesinin ıncığının cıncığından ya da vatan millet bayrak meselelerinden çıktığını sananlar yanılıyordu- hepsinin dönüp dolaşıp bağlandığı yer yine para meselesiydi her şeyin arkasında bu vardı, açgözlülük ve tamah vardı, insanlar hiç nerde durmaları gerektiğini bilmiyorlardı.

Ulysses’i yorumlamak, aslında biraz kutsal kitapları yorumlamak gibidir. Anlam her tarafa çekilebilir, göndermeler arasında edebî, tarihî, dinî ve sosyal sayısız bağlantı tespit edilebilir. Zaten genelde modern romancılar kutsal metin yazımında peygamber olduğunu iddia eden kişilerle yarışacak düzeyde ve kıvamdadırlar. Modern yazarlar, bir açıdan Tanrı’ya şirk koşarlar; sıfırdan, bütünlüklü, bireye özgü ve zihinde yaşayan bir dünyayı tasavvur ederler, anlatımlar çoklukla semboliktir. Ancak burada bahsi geçen “kutsallık” vurgusunun tamamen yazarın kendi eserine bakışına dair bir vurgu olduğunu öncelikle belirtmekte yarar var. Zira Joyce ve diğer modernler, kutsal anlatıların, dinî kıssaların da çoğu kez taklidini üreterek mizahını yapacak kadar kutsallığa değer atfetmekten uzak yazarlardır.

Joyce’un metninde modernizm adına bir sorun olarak algılanabilecek şey, “eğer bir gün Dublin yok olursa, onu benim romanıma bakarak tekrar inşa edebilirler,” şeklindeki kendi açıklamasında da görülebildiği gibi, bir haritacı iştahıyla sokakların, caddelerin arşınlanması ve sabırla, uzun uzun not edilmesidir. Romanın bazı bölümlerinde bu tavır, fikirlerin ve hislerin de üzerinde bir egemenlikle yer alır ve asla bir taklit eğiliminden kaynaklanmaz. Sokaklar, caddeler, boyuna, boyunca, kadar yürümeler, oradan, buradan, bir köşeden, bir caddeden aşmalar, dönmeler, tepmeler, geçmeler bir yerden sonra can sıkmaya başlar. Ayrıca mesela Musil’in Niteliksiz Adam’ına bakarak Viyana’nın tek bir çeşmesini bile yerli yerine koyamazsınız. Zaten modern romanda böyledir; taşlarla, kemerlerle, eylemlerle ya da duygu selleriyle değil fikirlerle yazılan modern romana bakarak değil kent kıytırık bir sokak lambası bile dikemezsiniz.

Siz fazla aldırmayın Ulysses’in asık suratlı, ciddi bir roman olduğunu iddia edenlere. Öyle de olsa, her göndermenin, her çağrışımın profesörü olmak zorunda değil kimse.

Bugüne kadar UluSes ya da UlviSes türünde ses benzetmeleri ışığında çok ağır bir metin, anlaşılamaz bir roman, asla kavranamaz bir göndermeler bütünü şeklinde yansıtılan Ulysses’e yaklaşmak için, Armağan Ekici’nin güncel argolarla bezeli şahane çevirisi, aslında çok iyi bir fırsat. Siz fazla aldırmayın Ulysses’in asık suratlı, ciddi bir roman olduğunu iddia edenlere. Öyle de olsa, her göndermenin, her çağrışımın profesörü olmak zorunda değil kimse. Dinî kurumların ticari mekanizmalarını teşhir eden, kolaycı üretimlerin ipliğini pazara çıkaran, ulusal hastalıkları serip döken, cinsiyete özgü yalpalamaları denetimsiz yansıtan, en önemlisi klasik gerçekçi romanın bitişini duyuran ve bütün bunları yaparken de muzip muzip gülümseyen bu fevkalade eğlenceli, oyunlu, müstehcen, mizahi, edepsiz ve zapt edilemez metni okumanın zevkinden kendinizi mahrum etmeyin. Yazıktır.

 

 

 

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Haftanın Kitap Önerisi: “Düşüş” Albert Camus

Happy World Book Day!.png

 

 

“İNSANLAR GÖSTERDİĞİNİZ NEDENLERE, İÇTENLİĞİNİZE VE ACILARINIZIN AĞIRLIĞINA ANCAK SİZ ÖLDÜĞÜNÜZDE İNANIRLAR. HAYATTA OLDUĞUNUZ SÜRECE DURUMUNUZ KUŞKULUDUR, ANCAK ONLARIN KUŞKUCULUĞUNU HAK EDERSİNİZ.”

Düşüş ya da orijinal adıyla La Chute, Albert Camus’nün 1956 yılında yayımlanan romanıdır. Aslında kitap için roman demek pek doğru değil daha çok Camus’nün insan varlığının absürtlüğünü anlattığı 99 sayfalık bir monologdur. Düşüş’ü incelemek, Albert Camus’nün bu kitabı neden yazdığını anlamak için Albert Camus’nün ortaya koyduğu “absürtlük” konusunda bilgi sahibi olmak, Camus’nün temsil ettiği felsefi akımı iyi sindirmiş olmak gerek ki bu da epey zor bir iş. O yüzden bu yazının aslında bir inceleme mahiyeti taşıyacak kadar iddialı olmadığını söyleyerek söze başlamakta fayda var.

Kitapta bir olay örgüsünden söz etmek pek mümkün değil. Kısaca Jean Baptiste Clemence isimli karakterin Amsterdam’da bir barda geçmişiyle hesaplaşması, yaşadıklarını ve düşüncelerini karşısına çıkan bir (ya da birkaç) kişiye aktarması şeklindeki monologlar üzerine dönen bir eser Düşüş. Clemence karakterinin temsil ettiği “modern insan” ve Clemence’in kendiyle ve modern insanla hesaplaşması kitabın ana eksenini oluşturuyor ve Camus Clemence’in ağzından sıkça Avrupa’nın modern insanını “Onlar gazete okurlar ve zina yaparlar.” gibi cümlelerle eleştiriyor.

Clemence, kendini başlarda iyi niyetli, yardımsever ve dost canlısı olarak tanımlarken, kitabın sonlarına doğru kendine ve etrafına ne kadar yabancılaşmış olduğunu görüyoruz. Clemence’in iyi bir insan olup olmadığı hakkında net bir yargıya varmak zor zira hepimizin zaman zaman yaşadığı, olaylar karşısında aldığı duruş, Clemence’in karakteri konusunda bu yargıya varmamızı engelliyor, doğru ve yanlış arasındaki sınırı okuyucu kendi belirliyor.

Albert Camus’nün bu noktada Clemence’in mesleğini avukatlık olarak seçmesi elbette tesadüfi bir şey değil. Clemence’in başlarda geçmişini anımsarken yaptığı savunmalar, doğru ile yanlış arasındaki keskin fikirleri ve yargı meselesi kitapta önemli bir yere sahip. Savunduğu iyi ve kötü insanları hatırlarken Clemence, zaman geçtikçe kendi başarılarının ve iyiliklerinin, başarısızlığa ve kötülüğe dönüştüğünü görür fakat doğru­yanlış ayrımında etrafındaki bütün insanlar hakkında yargıda bulunmaktan geri durmaz. Kendi üzerinde yapılan yargılamalar konusunda ise başlarda umursamaz gibidir fakat sonlara doğru bu yargılardan kaçmanın yollarını arar.

Yargılama meselesi Düşüş’ün temel meselelerinden biri. Daha evvel de belirttiğim üzere, Clemence’in bir avukat oluşu, yargılamanın kitapta ne kadar önemli bir yerde olduğunu kanıtlar nitelikte. Clemence karakteri, insanın amacının yargılamak olduğunu ve yargılamadan kaçmanın yalnızca başkasını yargılamaktan ya da ölümden geçtiğini bize açıkça gösteriyor. Clemence yargılamayı seçmiştir fakat yargılama ile ölüm arasında bocalamaktadır. Paris’te bir köprü üzerinde şahit olduğu bir intihar eylemi, “Düşüş” kavramının kitaptaki önemli tezahürlerinden biri olduğu gibi Clemence’in de bocalayışını ve varoluşun anlamsızlığını göstermektedir.

Öte yandan “Düşüş”, Clemence’in de belirttiği üzere Ortaçağ’daki boğuntu hücrelerinde insanın yaşadığı bir deneyime benzer. Uyanıklık bir çömelme ise uyku bir düşüştür. İnsan, varoluşu karşısında hiçbir zaman rahat değildir. Sartre’ın da belirttiği gibi arkada sırıtan bir palyaçodur, hayatın bütünü anlamsızdır. Burada şunu soran sesleri duyar gibiyim: “Madem hayat bir kaos ve yaşam anlamsız, o zaman neden ölmüyoruz?”. Camus bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Ölüm de yaşamın kendisi kadar anlamsız olduğu için insanın kendi eliyle hayatına son vermesi de anlamsızdır.”. Yani Camus’nün felsefenin en temel problemi olarak tanımladığı “intihar” kavramı da hayatın kendisi kadar anlamsızdır ve bu sebeple insan yaşamı seçmeye zorunludur.

Clemence’in, insanlara karşı takındığı tavır riyakâr bir tavırdır. İnsanın hayatta dostları olması gerektiğini söylerken, sonunda “Dostlarım yoktur benim yalnızca yardakçılarım vardır.” der ve öldükten sonra onu kimin hatırlayacağı konusunda düşünür ve bir süre sonra varoluşunun unutulacak olduğu sonucuna vararak şunu ekler : “Ölülere karşı neden daha dürüst ve cömertizdir? Nedeni basit, çünkü onlara karşı yükümlülüğümüz yoktur.”.

Camus’nün bu eserinde şu yargıya vardığını söylemek gerek: “Ölüm yalnız başına olur. Kölelik ise ortaklaşadır.”. Modern insan ölüme kadar topluma bağlıdır, toplumun değer yargıları karşısında çıplaktır ve köleleştirilmiştir. Kitap yalnızca bir modern insan ve modern hayat eleştirisidir: “Evet, cehennem böyle olmalı: Tabelalı caddeler ve düşüncesini anlatma olanaksızlığı. İnsan kesin olarak sınıflandırılmıştır.”. İnsan, çözülmeyen ve çözülmesi de mümkün görünmeyen bir davanın peşinde Joseph K. gibi koşturup durur. K, gibi Şato’ya ulaşmaya çabalar ve Gregor Samsa gibi her sabah başka bir kimlikle uyanır. İşte Camus ile Kafka arasındaki ortak nokta, modern insanın yaşadığı bu “Korku Çağı”nı tüm gerçekliğiyle insanın yüzüne vurmaları olarak tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında Camus de Kafka gibi önümüze cevaptan çok soru koymaktadır.

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Site Yönetimleri Hakkında Merak Edilenler!

Günaydın... Kopyası Kopyası.png

 

  1.    Site yönetimlerinin tüzel kişiliği yoktur.  Siteler Vergi Usul Kanuna ve /veya Türkiye Muhasebe Standartlarına tabi değildir.  Siteler şirket, dernek, kooperatif vb. organizasyonların mevzuatına tabi değildir de site yönetimlerinin  temel bir mevzuatı da yoktur. Site yönetimlerine yukarıda sayılan organizasyonların mevzuatını yamamakla oluşan bohça mahkemelerimizi boş yere oyalamakta, özel hayatın temel güvenlik hissi olan komşuluk ilişkilerine zarar vermektedir.
  1.    Siteler çok sahiplilikten dolayı, sahipsizdir.Oysa siteleri kişiler değil mevzuatlar yönetir, kişiler sitelere ancak ve sadece hizmet edebilir.  Bu mevzuat da profesyonel ve saha tecrübesi ile akademik süreç geçirmiş danışman-yöneticilerce hazırlanacak veya revize edilecek yönetim planının yanında site yaşam rehberi ile mümkün olabilmektedir.
  1.    Site yönetimlerinin oturum senaryosuna endeksli profesyonel tasarımı yapılmazsa , yöneticiler asıl görevlerini yönetmek, denetiçilerde denetlemek sanırlar.Oysa akıllıca tasarlanmış teknik aletlerin adların da olduğu gibi, bu pozisyonların isimleri de amacı değil, amaca (vizyona) aracılığı (misyonu) anlatırlar. Site yönetimlerinin amacı, site emlak değeri ve sakinler memnuniyetini artırmak, denetiçilerin görevi ise bu amaca hukuki-mali-idari-sosyal kaygılarla alınmış kat malikleri kurulu karalarına (malik iradesine) sadık olarak ulaşılmasını takip etmek ve raporlamaktır.
  1.    Siteleri, yöneticiler yönetmez; kat malikleri değil, kat malikleri kurulu yönetir.Siteleri denetiçiler denetlemez, kat malikleri kurulları denetler. Sitelerde tek karar mercisi  kat malikleri kuruludur. Kat malikleri kurulu, yetkilendirdiği yöneticiler(vekiller) üzerinden yalnızca hizmetleri taşere edebilirler, yönetim  sorumluluğunu kimseye bırakamazlar. Ülkemizde, KMK madde 34 hükmü anlamında yalnızca bir yönetim firması vardır.
  1.    Çünkü; site yönetimi; 634 sayılı kat mülkiyeti kanunu ve bu kanuna endeksli olarak hazırlanmış Yönetim Planı / bu kanunun atıf yaptığı diğer kanun ve yönetmelikler çerçevesinde atanmış veya seçilmiş , Yönetici/Yönetim Kurulları-Denetici/Denetim Kurulları,Kat Malikleri Genel Kurulları vb. Organlar üzerinden tanımlı alanlarda, hukuki-mali-idari-sosyal boyutlu bir yapıda, personel-malzeme-eğitim-prosedür dörtgeninde; güvenlik-temizlik-teknik –idari işlerden oluşan dört temel hizmeti sakinler memnuniyeti ve emlak değerini artırıcı vizyon üzerinden idari ve saha hizmetlerini tahmini bütçe yaklaşımı ile hakimin müdahalesine açık, gerçekleştirme sürecidir.   
  2. Site yönetimlerinin vizyonu, tam da Kat Mülkiyet Kanunu’na uygun,  uzlaşmacı hukuki- şeffaf mali- verimli idari ve zengin sosyal bir yapısalda, ekip-ekipman-eğitim-prosedür dörtgenindeki organizasyonla, sakinlerin kendilerini özel hissedebileceği daha güvenli- daha bakımlı- daha temiz yaşam alanları oluşturarak sürdürülebilir emlak değeri artışı ve sakinler memnuniyeti sağlamak amaç ve vizyonunda olan yönetici-denetiçi ve yönetim profesyonellere büyük faydalar sağlayacak şekilde olmalıdır.
  3.    Kanun koyucunun, tüzel kişiliksiz olarak tanımlayıp, her türlü hukuki desteği verdiği ve kat malikleri kurulu iradesini yetkilendirdiği tek organizasyon olan site yönetimleri hakkında bazı resmi otoritelerden özel-resmi bir mevzuat beklemek  site yönetim kültürü ve disiplinine haksızlık olacaktır. İleri bazı ülkeler gibi, site yönetim gönüllülerinin kendi özel standartlarda kültü-mevzuat oluşturulması yakındır.

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Veraset ve İntikal Vergisi Nedir?

Günaydın... Kopyası.png

 

 

Veraset ve İntikal Vergisi Nedir?

Veraset ve intikal vergisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kişilere ait mallar ile Türkiye’de yer alan malların veraset yoluyla ya da ivazsız olarak herhangi bir şekilde bir kişiden diğer kişiye intikal etmesi (geçmesi) sonucu ödenmesi gereken vergi türüdür. Ayrıca Türk vatandaşlığı olan herkesin yurt içi ya da yurt dışı olduğuna bakılmaksızın aynı yollar ile mal edinmesi de bu vergi kapsamı içine girer.

Veraset ve İntikal Vergisi Muafiyet Durumları

 

  • Miras yoluyla geçen ev eşyaları veya aile hatırası olarak kabul edilen mallar
  • Çocuklar ile eşten her birine düşen miras paylarının 2019 yılı itibariyle 250 bin 125 TL’si, yalnızca eş olması durumunda miras payının 500 bin 557 TL’si, (Şehit yakınlarına bu tutarının bir katı daha fazla istisna tutarı sağlanır)
  • Karşılıksız, hibe yoluyla verilen intikallerin ve şans oyunlarında kazanılan ikramiyelerin 5 bin 760 TL’si
  • Sadakalar
  • Örf ve adetlere uygun olarak verilen hediye ve cihazlar (gayrimenkuller hariç)
  • Dul ve yetimlere bağlanan aylıklar, toptan yapılan ödemeler ve ikramiyeler
  • Emekli ikramiyeleri
  • Bakanlar Kurulunca sağlanan muafiyetler (Ticari plaka sahiplerine dağıtılan tutarlar, vergi muafiyeti tanınan vakıflara sağlanan mallar vb.) en önemli istisnaları oluşturur.

 

Veraset ve İntikal Vergisi 2019 Oranları

Matrah Veraset Vergi Oranı İvazsız Vergi Oranı
İlk 290 bin TL için %1 %10
Sonra gelen 700 bin TL için %3 %15
Sonra gelen 1 milyon 500 bin TL için %5 %20
Sonra gelen 2 milyon 700 bin TL için %7 %25
Matrahın 5 milyon 190 bin TL’yi aşan bölümü için %10 %30

 

Veraset ve İntikal Vergisi Ne Zaman Ödenir?

Veraset ve intikal vergisi birinci taksit ödemeleri 1 Mayıs 2019 tarihi itibariyle başladı. Birinci taksit ödemeleri Mayıs ayı sonuna kadar devam edecek. Veraset ve intikal vergisi ikinci taksit ödemeleri ise 1 Kasım 2019 tarihinde başlayarak Kasım ayı boyunca devam edecek.

 

 

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Kabul Gören Gayrimenkul Danışmanlarının Özellikleri!

Endeks (4).png

 

En iyi performans gösteren gayrimenkul danışmanları,  her kesimden insanla iletişim kurma konusunda rahattır, faaliyet gösterdikleri alanı derinlemesine kavrar ve iddialarını desteklemek için güçlü bir satış geçmişine sahiptir. Aynı zamanda her satışın aynı olmadığını kabul ederek, yaklaşımını müşterilerinin özel ihtiyaçlarına göre uyarlar.

İşte tecrübeli, doğru iletişim kurabilen ve sevilen gayrimenkul danışmanlarının özellikleri…

İyi bir iletişimcidir

Ev almak yada satmak isteyen potansiyel bir müşteri için iyi iletişim kuramayan bir gayrimenkul danışmanı ile çalışmak stresli olabilir. Emlak piyasası zamana duyarlıdır, bu yüzden mevcut durum hakkında müşterinizi sürekli olarak bilgilendiren bir gayrimenkul danışmanı olmanız önemli.

İletişimin gücünü kullanabilme yeteneği hem yüksek müşteri memnuniyetinin hem de daha çok emlak satışı ve kiralamasının garantisidir. Emlak sektöründe iletişim kurmak olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Bu sebeple etkili iletişim, pazarlama gibi konularda uzman olmalısınız. Müşterilerinizle iletişim kurarken güvenilir ve kibar olmaya dikkat etmelisiniz.

Motive eder

Ev satın alma ya da satma süreci zorlu olabilir ancak müşteri, gayrimenkul danışmanının kendisini desteklediğini hissederse karar verme süreci hızlanır. Müşterinizin verdiği karardan sonra mutlu hissetmesini sağlamak, sizin de iş motivasyonunuzu artıracaktır.

Her durumda pozitif olmayı başarırsanız, çevrenize de bu olumlu enerjinin yayılacağından şüpheniz olmasın. Pozitif tavrınız müşterilerin kararlarını olumlu yönde etkileyecektir.

Gayrimenkul danışmanları için müşterilerini gayrimenkulle ilgili her konuda bilgilendirmek, nazik ve olumlu bir iletişim dili kullanmak önemli bir ayrıntı. Bu şekilde daha uzun ömürlü ve sağlıklı bir iletişim kurabilirsiniz.

Bölgesinde uzmandır

Sevilen gayrimenkul danışmanları öncelikle bölgeyle ilgili konulara hâkimdir. Hizmet verdiğiniz bölgede son aylarda en çok hangi konut tipinin ilgi gördüğünü, konut satış ve kira değerlerinin ortalama fiyat bilgilerini müşterilerinize sunmalısınız.

Özellikle konut yatırımı yapmak isteyecek müşterilerinizi yönlendirmek için yeni konut projelerinden kültürel-sosyal yatırımlara, yakın gelecekle ilgili nüfus yoğunluğu tahminlerinden ulaşım alanında önümüzdeki beş yılı kapsayan gelişmeleri takip etmeniz de bölgenizde uzman olduğunuzu gösterir.

Müşterilerinin zamanlamasını bilir

Müşterilerinizin gayrimenkul satışı yapmak veya satın almak için acelesi olup olmadığını bilmeniz gerekir. Yakın zamanda yerleşmek için ev satın alıyorlarsa kısa zamanda daha sık iletişim kurmalısınız. Eğer müşterinizin acelesi yoksa portföyünüzdeki alternatifleri sunabilir, aradığı gibi bir gayrimenkul bulmak için uygun zaman konusunda bilgilendirebilirsiniz.

Referans vermekten çekinmez

Hizmet verdiğiniz bir müşteriniz sizi çevresindeki birçok kişiye önerebilir. Sevilen bir gayrimenkul danışmanı olmak aynı zamanda güven vermektir. Müşterilerinizle güçlü bağlantılar kurmak, başarıyı da sürdürülebilir kılar. Potansiyel müşterilerinize, mutlu müşterinizi referans göstermeniz, güvenilir bir gayrimenkul danışmanı olduğunuzun da ispatıdır.

 

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Rusların Türkiye’den Gayrimenkul Satın Alma Nedenleri!

Endeks (3).png

 

Rus basını, Rusya vatandaşlarının Türkiye’den kitlesel halde gayrimenkul satın almaya başladıklarını yazdı. İşte Rusların Türkiye’den gayrimenkul satın alma nedenleri…

Rus basını, Rusya vatandaşlarının Türkiye’den kitleler halde gayrimenkul satın almaya başladıklarını yazdı. Kommersant FM radyosuna göre Rusların gayrimenkul satın alma tercihleri arasında Türkiye’nin ilk sırada yer almasının birkaç nedeni bulunuyor.

Sputnik’te yer alan habere göre; ülke dışından mülk satın almak isteyenler için hizmet eden Rusya merkezli Distant Property emlak şirketinin genel müdürü Natalya Zavalişina, Türkiye’den mülk satın almak isteyen Rus vatandaşların deniz kenarında çok pahalı olmayan konutları tercih ettiklerini ifade etti.

‘KİRAYA VERİP HARCADIKLARININ YÜZDE 10’UNU BİR YIL İÇİNDE GERİ ALIYORLAR’

Rusların bu konutları satın aldıktan sonra kiraya verdiklerini sözlerine ekleyen Zavalişina, bu yolla bir yıl içinde konutu satın aldıkları fiyatın yüzde 10’unu geri alabildiklerini kaydetti.

RAHAT APARTMAN DAİRELERİ VE LÜKS ÇATI KATLARI, TERCİHLERİNİN İLK SIRALARINDA

Ayrıca Zavalişina, Rusların satın alma tercihleri bakımından deniz kenarındaki konutları, rahat apartman daireleri ve lüks çatı katlarının izlediğini kaydediyor.

Kommersant FM’in haberine göre, Rusların Türkiye’den kitlesel olarak gayrimenkul satın almalarının birkaç nedeni bulunuyor. Bunlardan birisinin, Türk lirasının önemli ölçüde değer kaybetmiş olması olduğu ifade edildi.

‘LİRA DEĞER KAYBETTİ, MÜLK SAHİPLERİ İNDİRİM DE YAPIYOR’

Rusya merkezli uluslararası emlak sitesi Trania.ru’nun Türkiye satış yöneticisi Mariya Jaraya, bir gayrimenkulun eskiden 100 bin dolara tekabül eden fiyatının şu anda 60 bin dolara denk geldiğini yani, neredeyse yarı yarıya ucuzladığını ifade ediyor. Ayrıca, Türkiye’deki gayrimenkul sahiplerinin yüzde 10-15 oranında indirim sunuluyor.

‘ÇOCUKLARININ GELECEĞİ İÇİN YATIRIM’

Rusya Büyükelçiliği: Vize kararı muadil önlemler alındıktan sonra yürürlüğe girecek Jaraya, çocuklarının eğitim görmesi için daha sonra Türkiye’ye yerleşmeyi planlayan Rus ailelerin sıklıkla İstanbul,  Ankara ve İzmir’den gayrimenkul satın aldıklarını da vurguladı.

‘TÜRK VATANDAŞLIĞINA HAK KAZANMAK KOLAYLAŞTI’

Kommersant FM’e göre, Rusların gayrimenkul satın alma tercihlerinde Türkiye’nin öne çıkmış olmasının bir diğer nedeni de, bu ülkeden vatandaşlık alma sürecinde kolaylıklar sağlanmış olması. Türkiye vatandaşı olabilme hakkı kazanmak için eskiden gayrimenkule 1 milyon dolar yatırım yapmak gerekiyor iken, geçen sonbaharda çıkarılan bir kararla bu yatırım miktarı 250 bin dolara kadar düşüyor.

 

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Haftanın Kitap Önerisi: “Her Şey Seninle Başlar” Mümin Sekman

Happy World Book Day! (2)

 

Bir insanın bir başarılı olmasını engelleyen başlıca sebepler;

Atalet, eylemsizlik halidir. Fizikten bildiğimiz üzere nesneler sabit duruyorsa hareket etmek istemez, hareket ediyorsa durmak istemez. İnsanlar da harekete geçmek kendilerini motive edemiyorlarsa ve dışarıdan da bir motivasyon edici etken bulunmuyorsa harekete geçmezler. Dış etkenler belki de bizi hiçbir zaman motive etmeyeceği düşünüldüğünde, kendi kendini motive etmenin önemi anlaşılmaktadır.

Cam Tavan Sendromu; bilim adamları bir grup pireyi cam bir fanus içine koyar ve üstünü bir cam kapak ile kapatır. Fanus yüksekliği 30 cm’dir. Zemin yavaş yavaş ısıtılmaya başlanır, ısıdan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır. Fakat anlamadıkları bir şeye (üstteki cam kapağa) çarpıp yere düşerler, tekrar ısı nedeniyle zıplar ve yine çarpıp düşerler. Bir süre sonra kapak kaldırılır, fakat pireler fanustan kurtulamazlar. Çünkü ne olduklarını anlayamadıkları cam kapağa çarpa çarpa 30 cm’den daha az zıplamayı öğrenmişlerdir. Bizler de hayatımız boyunca yaptığımız işlerde benzer şekilde ne olduğunu anlayamadığımız sorunlar yaşayabiliriz, fakat biz de pireler gibi davranıp anlayamadığımız şeyleri öylece kabul edersek olduğumuz yerde sayarız.

Öğrenilmiş Çaresizlik; bir insanın bir konu üzerinde çalışıp, sürekli başarısız olması sonucunda sonucu değiştirebileceğine olan inancını kaybetmesidir. Çaresizliği öğrenmiş kişi içinde bulunduğu durumdan rahatsız olsa dahi, bu durumdan kurtulmak için hiç bir şey yapmaz. Anne, baba, aile akraba gibi kişinin çevresindekilerin kişiyi içinde bulundukları durumun değişmez olduğuna inandırması durumuna ise öğretilmiş çaresizlik denilebilir.

– Hedeflerinizi yüksek tutun.

– Çaresizseniz, çare sizsiniz.

– İç engelleri aşmak dış engelleri aşmaktan daha zordur, çünkü iç engellerimizi göremeyiz.

– Dünya her gün yeniden kurulur, her sabah şartlar yeniden oluşur, her gece kader ihtimalleri yeniden düzenler.

– Başarısızlığı kendimize açıklama biçimimiz başarı limitimizi belirler. Eğer başarısız olmamızı yanlış nedenlere bağladıysak, o nedenler ortadan kalktığında harekete geçip başarılı olamayız.

– Deneyen kaybedebilir ama denemeyen zaten kaybetmiştir.

– Bugün kontrol edemediğimiz şartları belki yarın kontrol edebiliriz.

– Problem, çözümü görememekten doğar.

– Güneşin doğduğu her ufukta, umuda giden bir yol bulunur.

– Yaptıkların ve yapıyor olduğun şeyler hakkında düşün. Yaptıkların sana tecrübe sağlar. Yapıyor olduğun şeylerin farkında olmak ise nereye ulaşacağını gösterir. İstediğin sonuca götürecek şeyler yapmıyorsan, yaptığın şeylerin sonucuna gideceğinden emin olabilirsin.

– Bugün yapmadıklarınızın gelecekteki sonuçlarının neler olacağını düşünün.

– Zirvelerin tanrısı huzur değil hareket, saadet değil görkem, samimiyet değil profesyonellik ister.

– Geçmişten ders al, bugün için çalış, gelecek için hayal kur.

– Şimdi harekete geçin, olduğunuz yerde durmayın.

– Üşenme, erteleme, vazgeçme!

– Disiplinli olun!

– En büyük bilgelik; neyi ihmal etmemek gerektiğini bilmektir.

– Başarmak; amaca uygun sonuç almaktır.

– Amacımız; imkansızı mümkün, mümkünü kolay, kolayı da zarif ve zevkli yapmanın yollarını bulmaktır.

– Engeller, hak edenlerle etmeyenleri, yeterli olanlarla olmayanları ayırmaya yarar.

– Hiç bir şeye sahip olmadığınız halde, her türlü engele rağmen yapmanız gerekenleri yapmalısınız.

– Kendine güvenmenin ötesinde bir şey vardır; kendini bilmek! Kendi bilgi ve yeteneklerinizi doğru olarak biliyorsanız, neleri yapıp neleri yapamayacağınızı da bilirsiniz. Kendinizi olduğunuzdan aşağıda görürseniz, olabileceğinizden daha kötü durumlarda yaşarsınız. Kendinizi abartılı olarak yüksekte görüyorsanız bu seferde başarmanıza imkan olmayan işlere kalkışıp zararlı çıkabilirsiniz.

* * *

Sadece geleceği planlamakla kalmamalı, eyleme de geçmelisiniz. Gereken zamanda ve gereken yerde kararlılık gösterebilmelisiniz. İnsanlar üzerindeki etkinize ve kişisel imaj yönetimine özen göstermelisiniz. Mesleğiniz ne olursa olsun, başarınız büyük oranda insanlar üzerinden yürür.

Bir işi tanıdığınız herkesten iyi yapmayı öğrenmelisiniz. Umutlarınızı yüksek, sabit giderlerinizi düşük tutabilmelisiniz. Büyük başarıları küçük aktivitelere, önemli işleri acil işlere kurban etmemelisiniz. İç disiplinle yaşamayı ve profesyonel iş kültürüne uymayı öğrenmelisiniz.

Olaylar karşısında önce düşünmeli, sonra bir şeyler yapmalısınız. Yaptığınız işi sevmeli ya da sevdiğiniz işi yapmalısınız. Önünüze çıkacak engeller karşısında bazen yılmadan yola devam etmeyi bazen de acele etmeden, sabırla beklemeyi bilmelisiniz.

Başaramadığınız denemelerden ders çıkardığınız gibi başardığınız her işten sonra da “neyi doğru yaptım?” diye düşünmelisiniz.

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

Gayrimenkul Danışmanlarının Neden Bir Ofise İhtiyacı Var?

2019 Yılı Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Şartları Nelerdir_ (2).png

 

Gelişen teknoloji sayesinde gayrimenkul danışmanları ofis dışında da çalışabiliyor. Müşteri görüşmelerini, yazışmaları ve ev ziyaretlerini gerçekleştirmek için ofis ortamında olmak gerekmiyor. Özellikle yoğun dönemler sahada daha fazla zaman geçirilmesine neden olsa da ofis ortamının gayrimenkul danışmanlarının başarısına pek çok faydası bulunuyor. İş yeri hedef belirleme sürecine dahil olmak, geri bildirimde bulunmak, performans incelemelerine katılmak, gayrimenkul danışmanlarının daha verimli olmasını sağladığı bir gerçek.

İşte gayrimenkul danışmanları için ofis çalışmasının faydaları…

Ekip ruhu

* Ekip olmak, başarı için önemli bir avantaj. Ekip liderlerine, ekip ruhunu oluşturmada büyük bir görev düşüyor.

* Pozitif bir çalışma ortamı yaratmak, herkesin işini severek yapmasını sağlıyor.

* Ekip çalışmasında en önemli unsur ise doğru bir iletişim stratejisini belirleyerek ilerlemek.

* Belirli periyotlarda birlikte strateji belirlemek ve yapılan işlerin sonuçlarını gözden geçirmek faydalı olacaktır.

* Ekip ruhu, performans artışı ve motivasyonu da beraberinde getiriyor.

Eğitim

* Emlak sektörü sürekli gelişiyor, bu nedenle eğitim konusunda kararlı adımlar atılması gerekiyor.

* Ekibin ihtiyacı olan eğitimler belirlenerek, bu eğitimlerin alınması konusunda disiplinli olunursa, eksiklikler giderilir ve sürekli gelişim sağlanır.

* Örneğin; sosyal medyanın etkili kullanılması, hızlı satış yolları, müşteri memnuniyeti sağlayabilmenin yolları gibi konularda eğitim olanakları oluşturulabilir.

* Gayrimenkul eğitimleri, çalışanların hedeflerine ulaşmasını önemli ölçüde kolaylaştıracaktır.

Toplantı

* Düzenli toplantı yapmak kadar önemli olan diğer konu ise gerçekleştirilen toplantının hem ofis hem de her bir danışman için verimli olması.

* Belirli aralıklarla toplantı yapmak; hedefleri paylaşmak, planlama yapabilmek, güçlenmek ve motive olmak adına oldukça önemli.

* Birbiriyle koordineli çalışan, ekip ruhunu taşıyan çalışanlar kısa sürede daha çok kazanç elde edebiliyor.

* Uzun süren toplantılar fazla zaman harcamanıza neden oluyorsa 10-15 dakika süren verimli toplantılar düzenleyebilirsiniz. Böylelikle danışmanların daha fazla aktif ve verimli olmasını sağlayabilirsiniz.

Planlı hareket etmek

* Çoğunlukla ofis dışında geçirilen zaman bir süre sonra plansız çalışmaya neden olabilir. Bu da iş yükünü artıracağı gibi organize olmayı zorlaştırır.

* İş planı yapmak ve bu plan doğrultusunda hareket etmek, gayrimenkul sektörünün olmazsa olmazı. Planlı çalışmak hem gayrimenkul ofisleri hem de emlak danışmanları için başarıda son derece belirleyici bir etken.

*  Günü  daha iyi değerlendirmek için ekip olarak, fikir alışverişinde bulunarak planlama yapmak en iyi sonucu verecektir.

* Hedefler; çalışanları motive ederek ortaya daha iyi bir performans koymalarını sağlar. Ancak ekipteki herkese özel ve gerçekçi hedefler konulmalıdır.

* Planlı hareket edildiğinde belirsizliklerden kaynaklı stres de ortadan kaybolacaktır.

 

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

Haftanın Kitap Önerisi: “Ütopya” Thomas Moore

Happy World Book Day! (2).png

“MİLYONLARCA ÇOCUĞU BOZUCU, KÖRELTİCİ BİR EĞİTİMİN PENÇESİNDE BIRAKIYORSUNUZ. ERDEM ÇİÇEKLERİ AÇABİLECEK BU KÖRPE FİDANLAR GÖZLERİNİZİN ÖNÜNDE KURTLANIYOR; BÜYÜYÜP SUÇ İŞLEDİKLERİ ZAMAN, YANİ İÇLERİNE ÇOCUKLUKTAN GİREN KÖTÜLÜK TOHUMLARI ACI MEYVELERİNİ VERDİĞİ ZAMAN ÖLÜM CEZASINA ÇARPTIRIYOR SUNUZ ONLARI. SİZİN YAPTIĞINIZ NEDİR, BİLİYOR MUSUNUZ? ASMA ZEVKİNİ TADABİLMEK İÇİN HIRSIZLIK YARATMAK.”

Thomas Moore, Ütopya

 

Thomas Moore’un Ütopya’sı bizlere yeni bir toplum ve devlet düzenini anlatmaktadır. Ütopya’da ideal bir düzen anlatılmaktadır. Bu kısımda ise Thomas Moore eğitimin nasıl sistemin bir parçası haline getirildiğini ve aslında bunun ne kadar yanlış olduğunu anlatmaktadır. Ütopya’da aslında fikirler tartışılmaktadır. Kitabın karakteri Raphael ile eski toplumda nelerin yanlış olduğu ve Ütopya’da nelerin daha iyi olduğu ortaya konmaktadır. Thomas Moore’un Ütopyası’nda aslında bozuk olan düzen devlet, eğitim ya da başka bir şey değil aristokrasidir. Aristokrasi bozuk düzenin baş sorumlusudur çünkü eşitsizlik, aristokrasiden kaynaklanmaktadır. Ütopya için düzen ile eşitlik arasında derinden bir bağlantı bulunmaktadır ve bunun sağlanması gerekmektedir.

 

ÖZETLE;

Ütopya Thomas More’un yeni bir toplum ve devlet düzenini arayışının kitabı. Bu kitaba bugün baktığımızda Ütopya demek biraz güç. Yazıda Ütopya denilen bu kurgu ülkenin bazı özellikleri yer alacak. Önce Ütopya’nın kısa bir özetini yapmak faydalı olabilir. Zaten bir konusu olmadığı için kitabın konusunu yazmak yeterli olacak.

Raphael isimli bir denizci (Coğrafi keşifler döneminde) beş yıl yaşayıp etkilendiği İran yakınlarındaki Polylerit’lerde gördüklerini yazara ve çevresindekilere anlatır. Anlattığı yer yepyeni bir toplum düzeni öngörmektedir. Kitapta bu fikirler tartışılır. Raphael’e itiraz edilir ve Raphael bu itirazlara cevap verir. Bu konuşmalar eski toplum düzeninde nelerin kötü olduğu ve Ütopya’da nelerin iyi olduğu hakkındadır.

Öncelikle Ütopya Raphael’i neden bu kadar etkilemiştir? Eski düzenin nesi vardır ki yeni bir düzene ihtiyaç vardır. Kitap eski düzenin kötü yanlarından bahisle başlar. Krallık yönetiminin doğası gereği halkın fakir kalmasını sağlamaya çalışacaktır.

Devlet paranın değerini verirken artırsın, alırken indirsin. Böylelikle kral hem borçlarını kolayca öder, hem de hazinesini hemen doldurur. Bir başkası, yalancıktan bir savaş ihtimalinden söz edip yeni bir vergi koyalım, der: Paralar toplandıktan sonra kral barıştan yana olduğunu söyler ve bu mutlu kararın kiliselerde büyük törenlerle kutlanmasını ister. Halk bayram eder, halkının kanı dökülmesin diye savaştan vazgeçen merhametli kralını göklere çıkarır. Bir başkası krala çok eskiden konmuş, ama unutulup gitmiş, küf tutmuş bir yasayı hatırlatır: Kimse bu yasayı bilmediği için herkes çiğnemektedir. Ona uygun olarak yeniden cezalar yerine getirilmeye başlandı mı, bir gelir kaynağı, hem de şerefli bir kaynak sağlandı demektir.

Bir başkası şöyle bir yolu daha kazançlı görür: Yüksekçe para cezaları isteyen yeni yasaklar çıkaralım; bu yasakların çoğu halkın yararına olsun. Kral bu yasaklardan çıkarlarına zarar gelecek kişilere büyük paralar karşılığı olarak kaçamak yolları versin. Böylece hem halkın duası kazanılır, hem de yasağı çiğneyenlerle yasaktan kurtulmak isteyen imtiyazlılardan bol bol para koparılır. İşin güzel yanı da şu ki, yasaktan kurtulmak isteyenlerden ne kadar çok para alınırsa kral o ölçüde halkın saygı ve sevgisini kazanır: Bakın, derler, ne kadar iyi yürekli bir kral: Sevdiği insanları korumuyor, halka zarar verme hakkını pek pahalıya satıyor onlara!

Monarşilerde Politika Ahlakı

Politika ahlakının ilkeleri şunlardır ve devleti yönetenler bunlarda anlaşmışlardır: ‘Bir ordu besleyen kralın ne kadar parası olsa azdır.’ ‘Kral, istese bile, haksızlık edemez.’ ‘Kral uyruklarının ve mallarının ortaksız sahibidir: Uyruklar herhangi bir şeyden, kralın keyfi istediği ölçüde yararlanabilir.’ ‘Halkın yoksulluğu kralın varlığını korur.’ ‘Zenginlik ve özgürlük devlete baş kaldırmaya, hor bakmaya götürür. Özgür ve zengin adam haksızlığa, zorbalığa kolay katlanamaz.’ ‘Yoksulluk ve açlık yürekleri çökertir, ruhları körletir, insanları acı çekmeye, köle olarak yaşamaya alıştırır: Öylesine ezer ki onları, boyunduruklarını sarsmaya güçleri kalmaz.’

Aristokrasi de bu bozuk düzenden sorumludur. Çünkü o eşitsizliğin kaynağıdır.

Halkın yoksulluğa düşmesinin baş nedeni aristokratların çokluğudur. Bu yararsız, bu bal vermez arılar başkalarının alın teriyle geçinmekte, topraklarında çalışanlardan daha fazla yararlanabilmek için onları derisine kadar yüzmekte, bunun dışında başka gelir kaynağı bilmemektedirler.

Toplum düzeni suçun en önemli nedenidir. İnsanları suça iten sistemin onları bu kadar sert cezalandırmasına itiraz vardır.

Hırsızların nasıl onar yirmişer şurada burada darağaçlarına asıldığını sevine sevine anlatıyordu: ‘Böyleyken ne iştir anlamıyorum,’ dedi; ‘sadece birkaç hırsız asılmaktan zor paçasını kurtardığı halde, bugün İngiltere’de yine de hırsızdan geçilmiyor.’

Böyle doymak bilmez cimrinin biri binlerce dönümlük yeri kuşatıveriyor. İçindeki namuslu çiftçileri evlerinden çıkarıyor: Kimini yalan dolanla, kimini zorla, kimini de türlü yollardan tedirgin edip yerlerini satmak zorunda bırakarak. Doyuracak karınları paralarından çok fazla olan bu köylüler (tarım çok kol isteyen bir iştir çünkü) çoluk çocukları, dulları, yetimleri, ana babaları ve torunlarıyla yollara düşerler. Doğdukları evden, karınlarını doyuran topraktan ağlayarak uzaklaşır zavallılar ve barınacak yer bulamazlar. O zaman kap kaçaklarını, pılılarını pırtılarım yok pahasına satarlar. Onlar da bitince ne kalır yapılacak: Çalmak ve Tanrı buyruğuyla asılmak.

Ütopya’da sert cezalar yerine daha makul cezalar önerilse de bugün bakıldığında kabul etmesi zor fikirlerdir.

İnsanları yönetmekte pek ileri gitmiş olan Romalıların ceza sistemini bilirsiniz. Onlar ağır suçluları süresiz köleliğe, taş ocaklarında, madenlerde zorla çalışmaya mahkum ederlerdi. Bu ceza yolu adaletle halkın yararını uzlaştırmış oluyor. Ütopya’da hırsızlığın ağırlaştırıcı nedenleri yoksa suçlu ne zindana atılır, ne zincire vurulur; serbest olarak çalıştırılır. Tembellik edeni ya da ayak direyeni dövmekle yetinirler.

Bütün mahkumlar giydikleri bir örnek elbisenin rengiyle hemen tanınırlar. Saçları toptan değil kulaklarının biraz üstüne kadar tıraş edilir. Kulaklarından biri de ucundan kesilir. Kölelerin birleşip devlete karşı gelmeleri de olacak şey değildir. Böyle bir işi başarabilmek için elebaşıların başka illerdeki köleleri de kazanmaları gerekir. Oysa bu yol da iyice kapalıdır. Toplanmaları, konuşmaları, hatta selamlaşmaları ölüm cezası getirecek.

Ütopya’nın Bazı Yasaları ve Uygulamaları

1- Ütopya’nın komşusu olan Makaria’da kral tahta oturduğu gün tanrıya kurbanlar keser ve hazinesinde hiçbir zaman bin altın lira ve o değerde gümüş paradan fazlasını bulundurmayacağına yemin eder. Bu geleneği, milyonlar biriktirmekten çok halkını rahat ettirmeye çalışan bir kral kurmuştu.

2- Ütopya’da bütün mallar mülkler ortaktır. Bir kişinin elde edebileceği toprak ve para sınırlandırılır. Özel mülk düşüncesini kökünden yok etmek için her on yılda bir ev değiştirirler ve herkesin oturacağı ev kura ile belli olur.

Malın mülkün kişisel bir hak olduğu, her şeyin parayla ölçüldüğü bir yerde toplumsal adalet ve rahatlık hiçbir zaman gerçekleşemez. Büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömüren bir devlet mutlu olabilir derseniz o başka. Orada herkes türlü yollarla kazanabildiği kadar kazanmakta haklı görür kendini ve ulusun zenginliği ne kadar büyük olursa olsun, eninde sonunda başkalarının yoksulluğuna göz yumacak küçük bir azınlığın eline geçer.

3- Ütopya’da yasalar sayıca çok azdır. Başka yerlerde binlerce yasa çıkarılır yine de ne herkes ev sahibi olur, ne kimsenin mülkü korunabilir, ne de başkasınınkinden kolayca ayrılabilir. Her gün sürüyle açılan ve bir türlü bitmek bilmeyen davalara bakın.

4- Bir Utopia şehrini bilen, hepsini bilir. Çünkü, bölge özellikleri dışında, bütün şehirler birbirine benzer. Kendi başına şehrinin sınırlarını aşan kimse suçlu sayılır. Elinde başkanın izin kâğıdı yoksa bir kaçak olarak geri getirilir ve ağır cezaya çarptırılır. Hatta suçu yeniden işlerse, özgürlüğünü yitirir.

5- Kurultay ve büyük halk toplantıları dışında, bir araya gelip memleket işlerini konuşmak ölümle cezalandırılan bir suçtur. Bu da, başkanla tranibore’lerin kolayca bir araya gelip, halkı zorbaca yasalarla ezmeye ve rejimi değiştirmeye kalkışmalarını önlemek için olsa gerektir.

6- Yirmi dört saatin yalnız altı saati işe ayrılmıştır: Üç saat öğleden önce yemeğe kadar; üç saat de, iki saatlik dinlenmeden sonra, akşam yemeğine kadar.

7- Ütopya’lılar özgür yurttaşlarına hayvan kestirmezler. Çünkü hayvan öldüre öldüre, insan huyunun en tatlı yanı olan acıma duygusunun, yavaş yavaş körleşip yok olacağını düşünürler.

8- Evlenemeyecek kadar küçük olan bütün kız ve erkek çocuklar sofrada hizmet ederler. Eğer bunu yapamayacak yaşta iseler, uslu uslu sofranın çevresinde ayakta dururlar. Sofradan kendilerine verilenleri yerler. Bunun dışında, ayrıca bir yemek saatleri yoktur onların. Çocukların ve gençlerin eğitimi ve öğretimi rahiplere bırakılmıştır. Okul kendilerine bilimden çok erdem ve ahlak vermeye çalışır.

9- Ütopya’da ne meyhane vardır, ne zina yeri, ne baştan çıkma fırsatı, ne de gizli kapaklı toplantı yeri. Herkes her an herkesin gözü önündedir; memleketin yasalarına ve törelerine göre çalışmak ve dinlenip eğlenmek zorundadır.

10- Ütopya’da altın ve gümüş değersizdir. Ticaret aracı olarak kullanılmaz. İnsanlar kaba saba ve bir örnek giyinirler.

11- Birisi çaresiz, dayanılmaz bir hastalığa yakalanırsa ölüme razı olması için, hastaya öğütler verilir. Böylece hasta yüreklenerek, bir zindan, bir işkence olan belalı hayatından, ya kendi eliyle kurtulur, ya da başka birisinin bu işi yapmasına bile bile katlanır. Rahiplerle yöneticiler kurulunun iznini almadan kendini öldüren ise, gömülme ya da yakılma haklarını yitirir. Ölüsünü pis bir bataklığa atıverirler.

12- Kadınlar on sekiz yaşından, erkekler yirmi iki yaşından önce evlenemezler. Ütopya’da ancak ölüm son verir evliliğe. Ama karı-koca birbirini aldatırsa, ya da eşlerden biri dayanılmayacak kadar huysuzsa, durum değişir. Böyle bir derde düşen evliler, yöneticiler kurulunun izniyle, eski eşlerini bırakıp, bir yenisini alabilirler. Ama suçlu olan eş, hem ömrünün sonuna kadar rezil olur herkesin gözünde, hem de bir daha hiç evlenemez.

13- Ağır suçlar genel olarak kölelikle cezalandırılır. Utopia’lılara göre, böylelerini çarçabuk öldürüp ortadan kaldırmaktansa, bu yolu seçmek, hem suçlulara daha uygun bir ceza, hem de topluma daha yararlıdır.

14- Ütopya’da kötü bir şey yapmaya niyetlenen, bu kötülüğü gerçekten yapmış kadar tehlikeye girer. Çünkü Utopia’lılara göre, bir suçu tasarlamak, o suçu işlemekten farksızdır. Kötülük yapmak isteyen, sadece karşısına bir engel çıktığı için bu kötülüğü yapamamışsa, niçin suçlu sayılmasın?

15- Ütopya’da ne yoksula rastlanır ne dilenciye. Kimsenin hiçbir şeyi olmadığı halde, herkes zengindir.

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

Haftanın Kitap Önerisi: “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” Etienne de La Boétie

Happy World Book Day! (1).png

 

“Nasıl olurda çoğunluk tek bir kişiye boyun eğer, yalnızca boyun eğmekle kalmaz hizmet eder, yalnızca hizmet etmekle kalmaz ona hizmet etmeyi ister?” Etienne de La Boétie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

Etienne de La Boétie, bu kitabı ile siyasal düşünce tarihine yeni bir bakış açısı getirmiştir. İktidar ve yönetilen ilişkilerine bir siyaset olgusu getiren yazar Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev ile bir hegemonyayı, onu oluşturan dinamikleri, bu hegemonyayı oluşturan kitlenin zaman içerisinde nasıl bir değişime uğradığını anlatır. La Boétie’nin daha 18 yaşındayken yazdığı bu kitapta verilen örneklere günümüzde bile rastlanmaktadır. La Boétie’ye göre iktidar bir heykeldir, halk da bu heykeli taşıyan kaide. Ancak halk bugünün farkında değildir ve sürekli olarak iktidarın altında kalmaktadır. Ünlü Fransız düşünürü Montaigne’e göre La Boétie’ye çağımızın en büyük insanıdır.

 

Semanur ULU*

Siyasal iktidar nasıl olmalıdır ve nedir sorusu arasında tercihini bundan beş yüz yıl önce ikincisinden yana kullanan Machiavelli bu kararı sayesinde modern siyaset biliminin kurucusu unvanının da sahibi olmuştur. Ondan kırk yıl sonra ortaya çıkan bir isim olan Etienne de La Boétie bu tercihinde onu takip etti. Zira onun sağlığında basılmayan Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev adlı eseri olması gereken siyasal iktidarı değil siyasal iktidarın ne olduğunu ve nasıl pratiğe döküldüğünü inceliyor. La Boétie 1530 yılında Fransa’da kostüm soylusu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Daha sonra Orléans Üniversitesinde hukuk öğrenimi görerek 1554’te Bordeaux Parlementosu’nda danışman olarak göreve başlamıştır. Bordeaux La Boétie’nin dönemin ünlü düşünürlerinden Montaigne ile tanıştığı yerdir. La Boétie otuz üç yaşına girmeden 1563 yılında ölmüştür. Montaigne el yazmasına sahip olduğu “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev”i “Denemeler” adlı yapıtında kullanmak istese de kitabı Huguenotların bir şekilde ele geçirip yayımlamasıyla bu isteğinden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Kitap monarkomaklardan başlayarak pek çok radikal akım tarafından dönem dönem ortaya çıkarılmış ve militanlara el kitabı olarak okutulmuştur. Bu kitabın adeta özgürlüğün manifestosu gibi algılanarak bu denli rağbet görmesinin pek çok nedeni var. Ancak hem dönemine hem de içinde bulunduğumuz döneme göre oldukça radikal düşünceler dile getirmesi onu cazip kılan başlıca etken olabilir.

Eserin merkezinde siyasal iktidar meselesi konumlanmış durumda. La Boétie siyasal iktidar deyimini hiç kullanmasa da onun güç ve gönüllü kulluk arasında kurduğu bağdan kast ettiği şeyin siyasal iktidar olduğunu anlıyoruz.[1] Hatta biraz daha ileriye gidersek onun siyasal iktidar derken o günlerde Fransa’da belirmeye başlayan modern devlet olgusunu kast ettiğini de söyleyebiliriz. Eserin temelinde her türlü siyasal iktidarın kötü olduğu ve biçimce nasıl olursa olsun özce hepsinin tiranlık olduğu fikri yer alıyor. Siyasal iktidar denilen şey halkı yönetenler ve yönetilenler olarak ikiye ayırdığı gibi onu bir hükmetme-boyun eğme ilişkisi içine sokuyor. Ancak hükmetme ve boyun eğme ilişkisi siyasal iktidarın kurulması için elzem olmakla beraber onu devam ettirebilecek niteliği haiz değildir. Siyasal iktidar devam edebilmesini ikinci aşama olan buyurma-onama ilişkisine borçludur. Yani yönetilenler yönetenlerce yapılan eylemleri ve alınan kararları onadıkça siyasal iktidar devam edecektir. Oysa La Boétie’ye göre insanın doğası özgürlüktür. Özgür olarak doğan insan bu özgürlüğünü korumak ister. Ama insanlar kendilerine öyle yabancılaşmıştır ki artık özgürlüğü hatırlamaz bile. Peki ona göre bu kötülüğün yani siyasal iktidarın kökeninde ne vardır? Ne olmuştur da insanlar doğalarını terk ederek siyasal iktidarı tercih yahut icat etmişlerdir. Buna net bir cevap vermez La Boétie bunun bir kaza olduğunu söyleyerek iddiasının bu bölümünü karanlık bırakır. Ancak bildiği bir şey vardır o da siyasal iktidarı onun deyişiyle gönüllü kulluğu var eden neden insanın çeşitli şekillerde ikinci bir doğa kazanmasıdır. İnsan birinci doğasını koruyamamıştır. Onun koruyamadığı doğasının yerine ise alışkanlık ve eğitim yoluyla ikinci bir doğa konulmuştur. Bu ikinci doğa köleliktir. İkinci doğayı insanlara kazandıran güç/iktidar bu kadarla kalmaz. Halka doğasını sevdirmek için onu hegemonize eder. Böylece gönüllü kulluk eden insanlar adeta özgürlüğü için savaşırmış gibi siyasal iktidar için canını seve seve feda eder. Ancak siyasal iktidarın sürmesi için bu gönüllüğü kulluğun sürekli yeniden üretilmesi gerekir. Bu yüzden de tiranlar insanlara gönüllü kulluğu sevdirecek bazı yöntemler izlerler. Mehmet Ali Ağaoğulları eserde bahsedilen üç yöntem olduğunu belirtir ve bunları şöyle sıralar:

  • Halkın zevk ve eğlenceye düşürülmesi. Boş şeylerle uğraşmasının sağlanması: bu şekilde yaşamaya alışan insanlar siyasal iktidar nasıl olmasını istiyorsa öyle olurlar. Onlar bu şekilde meşgul edildikçe edilgen ve efemine bir hal alırlar. La Boetie buna örnek olarak Lidya’nın başkenti Sardes’i ele geçiren Kyros’u gösterir. O kendisine karşı ayaklanan halkı öldürmek ve şehri yakıp yıkmak yerine şehirde genelevler, tavernalar ve eğlence mekânları kurulması ve kent sakinlerinin bunları kullanması doğrultusunda emir verir. Böylece Sardes garnizonu rahata erişir.[2] Daha yakın dönemden buna örnek olarak Portekizli diktatör Salazar’ın halkı oyalamak için başvurduğu “3F” yani “Fado, Futbol, Fiesta” politikası gösterilebilir.
  • İktidarın paternalist-popülist politikalar izlemesi ve halka belli maddi çıkarlar sağlaması: Romalı tiranların “her şeyden çok midesinin zevkine önem verip kendini koyuveren bu ayak takımını aldatmak için sık sık” askeri birliklere ziyafet çektiğini söyleyen La Boétie bunlardan en zekisinin bile özgürlük için bir tas çorbayı terk etmediğini de ekler.[3] Oysa yazara göre bu bir lütuf değildir. La Boétie’nin görüşü meşhur bir Türk deyimini anımsatacak niteliktedir. Ona göre tiran hakkı olmadan kepçeyle aldığını kaşıkla geri vermektedir. Günümüzde de paternalist-popülist politikaların pabucu dama atılmış değildir. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Avrupa’ya dünyanın pek çok yerinde hala siyasal partileri iktidara taşıyan söylemler paternalist ve popülist söylemlerdir. Üstelik La Boétie döneminde de muhtemelen var olan ama adı henüz konmamış “clientalism” belası da bu başlık altında ele alınabilir. Nihayetinde halkın kısa vadedeki çıkarları uğruna özgürlüklerinden vazgeçtiklerini iddia eder La Boétie. La Boétie’nin gönüllü kulluk dediği ve I. Kant’ın ergin olmayış hali diye nitelendirdiği bu durumu İskender Öksüz de zekâ seviyesinin düşüklüğü ile açıklamaktadır.[4]Nitekim kısa vadeli çıkarlar somut oysa uzun vadeli çıkarlar soyuttur. Bugün için makarna ile karnının doyması, ısınmak somut, bundan birkaç kuşak sonraki nesillere özgürce yaşayabilecekleri, ihtiyaçlarını karşılama sıkıntısı çekmeyecekleri bir ülke bırakma amacı soyuttur. Soyutların kavranabilmesi için belirli bir zekâ seviyesi şarttır.
  • Halk kültürünün cehaleti yaygınlaştırıcı bir nitelik taşıması: Tiranlar karşılarındaki en büyük tehdidin bilgelik olduğunu bilirler ve bu yüzden cehaleti bilgeliğe yeğlerler. Bilgiyi de kendi amaçlarına hizmet edebilir hüviyette tutabilmek için kendi yandaşı olan aydınlardan yararlanırlar. Burada La Boétie döneminin en güçlü devletlerinden biri olan Osmanlı’ya değinerek şöyle der: “Büyük Türk**, her şeyden çok kitap ve doktrinlerin, insanların kendilerini tanımalarına ve tiranlıktan nefret etmelerine yardımcı olduğunu çok iyi anlamıştır. Topraklarında, onun istemediğinden fazla bilge kişinin bulunmadığını duydum.”[5] Halkı cehalete itekleyen en önemli etmen olarak -hiçbir zaman “kilise” kelimesini kullanmasa da- hurafeleri yayan din adamlarını sayar ve bunları iktidarla beraber iş tutmakla suçlar. [6]

La Boétie herkesten farksız iki gözü, iki eli, iki kulağı olduğunu söylediği tirana insanların kendilerini ezmesi için sağladığı üstünlükten bahseder ve bu iddiasını şöyle açıklar:

“Eğer siz vermediyseniz sizi gözetlediği bu kadar gözü nereden buldu? Sizden almadıysa, nasıl oluyor da sizleri dövdüğü bu kadar çok eli olabiliyor? Kentlerinizi çiğnediği ayaklar sizinkiler değilse bunları nereden almıştır? Sizin tarafınızdan verilmiş olmasa üzerinizde nasıl iktidarı olabilir? Sizinle anlaşmadıysa sizin üstünüze gitmeye nasıl cesaret edebilir? Kendinize ihanet etmeseniz, sizi öldüren bu katilin yardakçısı olmasanız ve sizi yağmalayan bu hırsıza yataklık etmeseniz o ne yapabilir?”[7]

La Boétie’nin dile getirdiği soru bir bakıma da tiranın tek başına bu kadar kişiyi nasıl yönettiğidir. Burada devreye devlet aygıtı girer. Machiavelli’den tamamen farklı bir fikir öne sürerek tiranın hükmetme gücünün onun kişisel yeteneğinden değil arkasındaki devlet aygıtından kaynaklandığını söyler.[8] Tiran heykelse devlet aygıtı onun mermer kaidesidir. Bu kaide de ona itaat edenlerce ayakta tutulur. Devlet erki itaat ilişkilerini piramit şeklinde örerek tüm topluma yayar.[9] Bu piramidin tepesinde tiran bulunur. Onun altında sırasıyla tiranın yardakçıları ve halk yer alır.

Herkes kendini tiranla özdeşleştirir ve bir başkası üzerinde iktidar kurabilmek için üzerinde iktidar kurulmasına razı olur. Böylece pek çok küçük tiran çıkar ortaya.

Günümüzde de La Boétie’nin bahsettiği siyasal iktidarın ve itaat ilişkilerinin modern biçimiyle karşı karşıyayız. Tıpkı onun söylediği gibi “birlik” masalıyla “bir”liğimizi kaybediyoruz. Ne kadar allanıp pullansa da, makyaj yapılsa da siyasal iktidar özce aynıdır. Üstelik La Boétie karamsar bir düşünürdür. Bu bataklıktan kurtuluşun mümkün olmadığını, devlet bir kez kuruldu mu artık devletsiz olunamayacağını söyler. Özgürlükten elden bir kez kaçtı mı bir daha dönmeyecek bir kuş gibi bahseder. Burada akla bazı sorular düşer, düşmelidir de. Çünkü insanı yaşatan umuttur. Hala yaşıyorsak ve yaşamak azmindeysek sorulması gereken sorular var. Bu kadar karamsar olunmalı mıdır? Devletin varlığı ikinci bir doğayla açıklanmak zorunda mıdır ve bu aygıta tapınma derecesinde bağlılıktan kurtulmak gerçekten de imkansız mıdır? Tanrı’nın sözünün ve Türk’ün töresinin tüm bağlılıkların önünde olması ve gerçek özgürlüğe yalnızca Tanrı’ya imanla ulaşılması bir hayalden mi ibarettir?

Dipnotlar

* Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Lisans Öğrencisi, ulusemanur@gmail.com

[1] Etienne de La Boétie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, Çev. Ve Yorum: Mehmet Ali Ağaoğulları, İmge Kitabevi, 4. Baskı, Ankara, 2014, s. 69

[2] A.g.e , s.43-44

[3] A.g.e. , s.45

[4] İskender Öksüz, Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler, Panama Yayınları, 2017

** Osmanlı padişahı

[5] La Boétie, A.g.e. s. 39

[6] A.g.e. , s. 101-104

[7] A.g.e. , s. 25

[8] A.g.e. , s. 111

[9] A.g.e.

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

Konut Satış Hedefi Nasıl Belirlenir?

2019 Yılı Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Şartları Nelerdir_.png

 

Gayrimenkul sektöründe belirlediğiniz hedefleri gerçekleştirmek kazancınızı artıracağı gibi iş motivasyonunuzun da gelişmesini sağlar. Ancak bu noktada önemli olan konut satış hedefini doğru belirlemektir. Hedeflerinizi gereğinden çok ve herhangi bir veriye dayandırmadan yüksek tutmak motivasyonunuzu düşürebilir. Aynı zamanda satış potansiyelinizi düşürerek, hedef belirlemek de kazancınızın azalmasına neden olur. Peki gayrimenkul danışmanları ve liderleri satış hedefini nasıl belirlemeli?

İşte daha çok kazanmak için konut satış hedefini belirlemenin püf noktaları…

 

Emlak piyasasını takip edin

Türkiye ekonomisi ve gayrimenkul sektörü oldukça dinamik ilerliyor. Konut projelerini, bankaların konut kredisi faiz oranlarını, kampanyaları, ulaşım projelerini, kentsel dönüşüm projelerini takip etmek hedeflerinizi güncel tutmanızı sağlayacaktır.

Bölgenizde uzman bir gayrimenkul danışmanı olduğunuzdan emin olun

Hizmet verdiğiniz bölgedeki demografik yapıyı ve yıllara göre fiyat analizlerini Zingat.com Bölge Raporu sayfasında kolayca bulabilir, güncel verileri takip edebilirsiniz. Ev satış hızı artıyor mu, azalıyor mu, bölgenin değerini yükseltecek okul, hastane, yol, metro vb. çalışmalar var mı? Tüm bu bilgiler çalıştığınız bölgenin uzmanı olduğunuzu kanıtladığı gibi konut satış hedefinizi belirlemenizde de en büyük yardımcınız olacaktır.

Portföyünüzdeki gayrimenkullerin fiyatlarını kontrol edin

Beklenen sürede satışı yapılamayan bir konut söz konusu olduğunda da akıllara gelen ilk yanıt evin satış fiyatından kaynaklandığı oluyor. Emlak için fiyat önemli bir unsur. Bu nedenle bir gayrimenkulün pazarlamasına geçilmeden önce fiyat stratejisinin doğru belirlenmesi gerekiyor. Gayrimenkulün ilk listeye çıktığında doğru bir fiyat stratejisi belirlerseniz, satış sürecini hızlandırabilirsiniz.

Ekibinizin performansını izleyin

Satış tahmini yaparken, ekibinizdeki danışmanların performansını ölçebilirsiniz. Hedeflerine ulaşmak için ekstra motivasyona ihtiyaç duyan danışmanlar için günlük bir satış tahmini oluşturabilir ve tüm ekibinizin hedefine ulaşıp ulaşmadığını görmek için üç aylık bir tahmin yapabilirsiniz.

Rekabet ortamını analizi edin

Rekabet ortamını ölçümleyin. Bölgede kaç gayrimenkul ofisi var, başarıları ve hataları neler? Bu araştırma size hedeflerinizi belirlerken gereksinim duyduğunuz özellikleri ve yapmanız gerekenleri gösteren bir liste sunacaktır.

Müşterilerin satın alma alışkanlıklarını biliyor musunuz?

Gayrimenkul türüne ve geçmiş eğilimlere göre satış döngüsünün ortalama süresini tahmin etmek için satış öngörünüzü kullanabilirsiniz. Alıcılar çoğunlukla araştırmalarını web üzerinden yapıyor. Hangi ilanlarınızdan daha çok geri dönüş aldığınızı kontrol ederek, daha çok satış yapılan bölgeyi, konut tipini belirleyerek, sizi bekleyen mevcut fırsatları ve bu fırsatları nasıl değerlendireceğinizi planlayabilirsiniz.

Şimdi hedefleri belirleme zamanı!

Tüm bu aşamaları tamamladıysanız, ulaşılabilir hedeflerinizi oluşturabilirsiniz. Unutmayın, gerçekçi hedefler de ancak iyi bir iş planlamasıyla ortaya çıkar. Tüm veri ve analizlere ulaştıktan sonra üç aylık bir plan oluşturup, bu üç ay için ana hedefinizi belirlemek için hazırsınız.

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

 

Kira Sözleşmesinin Sona Erme Sebepleri!

2019 Yılı Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Şartları Nelerdir_ (1).png

 

Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmak ile birlikte ondan yararlanmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Kira sözleşmesi belirli ve belirli olmayan bir süre için yapılabilir. Uygulamada en çok karşılaşılan sorunlardan biri kira sözleşmesinin sona erme sebepleridir.

 

1-Genel Hükümlere Göre Kira Sözleşmenin Sona Erme Sebepleri Nelerdir?

Kira sözleşmesine genel hükümlerinde düzenlenen sona erme sebepleri, aksine düzenleme olmadıkça konut veya çatılı işyeri kiralarında da uygulanır. Bu sebepler şunlardır;

Kira süresinin sona ermesi: Açık veya örtülü biçimde bir süre belirlenmişse, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda kendiliğinden sona erer.

Ayıp nedeniyle fesih: Kiraya veren; kira konusu şeyi, kullanıma ve amacına uygun olarak kiracıya vermekle yükümlüdür. Kiracı, kiralanandaki ayıbın uygun bir sürede giderilmesini kiraya verenden isteyebilir. Verilen sürede ayıp giderilmezse kiracı, ayıbı kiraya veren hesabına giderebilir ve bundan doğan alacağını kira bedelinden indirebilir veya kiralananın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteyebilir. ayıbın, kiralananın öngörülen kullanıma elverişliliğini ortadan kaldırması ya da önemli ölçüde engellemesi ve verilen sürede giderilmemesi halinde ise kiracı, sözleşmeyi feshedebilir.

Kiracının temerrüdü sebebiyle fesih: Kiracı, kira sözleşmesi ile yüklenmiş olduğu kira bedelini veya yan gideri ödeme borcunu yerine getirmezse, kiraya veren kiracıya yazılı olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda, sözleşmeyi feshedeceğini bildirebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlamaktadır.

Özen borcuna aykırılık sebebiyle fesih: Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak ve kiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara gerekli saygıyı göstermekle yükümlüdür. Kiracının bu yükümlülüğüne aykırı davranması halinde, kiraya verenin, konut ve çatılı işyeri kirasında, en az otuz gün süre vererek, aykırılığın giderilmesi, aksi takdirde sözleşmeyi feshedileceği hususunda yazılı bir ihtarda bulunması gerekir. Konut ve çatılı işyeri kirasında, kiracının kiralanana kasten ağır bir zarar vermesi, kiracıya verilecek sürenin yararsız olacağının anlaşılması veya kiracının bu yükümlülüğe aykırı davranışının kiraya veren veya aynı taşınmazda oturan kişiler ile komşular bakımından çekilmez hale gelmesi durumlarında kiraya veren, yazılı bir bildirimle sözleşmeyi beklemeksizin hemen feshedebilir.

Olağanüstü sebeplerle fesih: Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hale getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir. Kiracının iflası ve ölümü de olağanüstü fesih sebepleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

2-Kira Sözleşmesinin Bildirim Yoluyla Feshi

Konut ve çatılı işyeri kiralarında fesih bildiriminin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.

Belirli süreli kira sözleşmelerinde: Belirli süreli kira sözleşmesini sona erdirme olanağı kural olarak sadece kiracıya aittir. Sözleşmede kararlaştırılan sürenin bitiminden en az 15 gün önce kiracı, kira ilişkisini sona erdirdiğine dair yazılı olarak kiraya verene bildirimde bulunmadığı takdirde sözleşme aynı koşullarla 1 yıl daha uzamış sayılacaktır. Kiraya veren ise ancak, on yıllık uzama süresi sonunda, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi sona erdirebilir.

Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde: Kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler.

3-Kira Sözleşmesinin Dava Yoluyla Feshi

Kiraya veren ile kiracıdan kaynaklanan sebepler nedeniyle sözleşmenin feshi için dava açılabilir.

4-Kiraya Verenden Kaynaklanan Sebepler Nelerdir?

Gereksinim, yeniden inşa ve imar: Kiraya veren, kira sözleşmesini; 1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, 2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkansız ise, belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.

Yeni malikin gereksinimi: İçinde kiracı bulunan konutun satışı gerçekleşmişse ve yeni malikin gereksinimi mevcut ise; kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir. Kiralananı sonradan edinen kişi, dilerse gereksinim sebebiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkını, sözleşme süresinin bitiminden başlayarak bir ay içinde açacağı dava yoluyla da kullanabilir.

5-Kiracıdan Kaynaklanan Sebepler Nelerdir?

Tahliye taahhüdü: Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği halde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir.

İki haklı ihtar: Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa, kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir.

Kiracının veya eşinin mevcut konutu sebebiyle: Kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı ilçe veya belde belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutu bulunması durumunda kiraya veren, kira sözleşmesinin kurulması sırasında bunu bilmiyorsa, sözleşmenin bitiminden başlayarak bir ay içinde sözleşmeyi dava yoluyla sona erdirebilir.

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

 

 

 

Konut Sektöründeki Arz Talep Dengesini Bize Ne Söylüyor?

2019-02-13_19-37-57

 

TC Merkez Bankası verilerine göre, Konut sektöründe oluşan stok birikimi hakkında bilgi veren arz-talep dengesi ile ilgili yapılan değerlendirme şu şekilde…

Bölgesel olarak bakıldığında, Türkiye’deki konut arz-talep farkının üç büyük şehirde yoğunlaştığı görülmekte. İncelenen dönemde arz fazlasında en büyük payın İstanbul’a ait olduğu gözleniyor. Özellikle, 2016 yılında yaklaşık 48 bin adet konut ile Türkiye genelinde oluşan konut arz fazlasının yüzde 40,6’sının İstanbul’da olduğu görülmekte.

2019-02-13_19-38-45

 

Bir diğer dikkat çekici nokta ise 2013-2016 döneminde Ankara’nın toplam arz fazlası içindeki payı sürekli azalırken, İzmir daha küçük bir il olmasına karşın payının kayda değer bir şekilde artması. Üç büyük il için yapılan konut arz-talep değerlendirmesi, birbirinden oldukça farklı sonuçlar ortaya koymakta.

Örneğin, İstanbul’da 2017 yılının üçüncü çeyreği dışındaki dönemlerde, İzmir’de tüm dönemlerde konut arz fazlası oluşmakta. Diğer taraftan, incelenen 2013-2017 döneminde Ankara’da oluşan konut arz fazlasının (yaklaşık 65 bin adet), İstanbul’a (yaklaşık 208 bin adet) ve İzmir’e (yaklaşık 75 bin adet) kıyasla daha az olduğu söylenebilir.

2019-02-13_19-39-06

 

Ayrıca, 2017 yılının üçüncü çeyreğinde sunulan teşvik paketinin olumlu etkisinin özellikle Ankara ve İstanbul’da arz-talep farkının kapanmasına katkıda bulunduğu gözlenmekte. Bu analiz üç büyük il dışındaki iller için yapıldığında, 2017 yılının üçüncü çeyreğinde arz ve talep arasında bir fark oluşmadığı, fakat yılın son çeyreğinde arz fazlasının hızla arttığı görülüyor. 3 büyük il için konut arz talep dengesi ve kira fiyat oranları ile ile ilgili diğer tüm rapor detayları için tıklayınız.

Raporda özetle şunlar açıklandı; Arz-talep dengesi bize konut sektöründe oluşan stok birikimi hakkında bilgi veriyor. İncelenen dönem için bu farkın yapı kullanım izin belgelerine oranı alındığında yaklaşık yüzde 21 oranına ulaşılıyor. Bu oran konut sektöründe faaliyet gösteren firmaların farklı sektörlerde yer alan firmalara kıyasla daha yüksek bir stok seviyesi ile çalıştıklarına işaret ediyor.

Örneğin, TCMB İktisadi Yönelim Anketi göstergeleri arasında yer alan mamul mal stok miktarı eğilimi bu dönemde çok daha düşük bir seviyede seyrediyor. Stok birikiminin artması konut sektöründeki firmaları finansal dalgalanmalara karşı daha hassas hale getirdiği için yakından takip edilmesi gerekiyor.

  1. Türkiye’de konut stokuna ilişkin veriler bulunmadığı için analizde arz-talep dengesi değerlendirmesini akım değişkenler kullanılarak yapabiliyoruz. Bu nedenle konut piyasasında geçmiş yıllarda meydana gelen stok birikimi dikkate alınamamıştır.
  2. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından konut satış verileri 2013 yılından itibaren aylık olarak yayınlanıyor. İlk satış, kat irtifakı/kat mülkiyeti almış bir konutun ev sahibi firma ya da kişi tarafından ilk defa satılmasıdır. İkinci el satış ise ilk satıştan ev alan kişinin bu konutu tekrar başka bir kişiye satması olarak tanımlanmaktadır.
  3. Yapı ruhsatı, yapımına başlanacak yapılar için alınması zorunlu bir belgedir. Yapı kullanma izin belgesi ise tamamen veya kısmen biten yapılar için alınması zorunlu oturma belgesidir. İkamet amaçlı yeni konutlar için verilen yapı kullanma izin belgeleri 2017 yılında yaklaşık 818 bin adet olarak gerçekleşerek bir önceki yıla göre yüzde 9,1 oranında artmıştır. 2018 yılının ilk dokuz aylık döneminde ise yaklaşık 591 bin adet olmuş ve geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,9 oranında artış sergilemiştir.
  4. 150 metrekarenin altındaki evler için tutarın yüzde 1’i, 150 metrekare ve üzeri evler için yüzde 8’i kadar KDV ödenmesine ilişkin düzenleme 8 Eylül 2016 tarihinden 30 Eylül 2017 tarihine kadar geçerli olmuştur. Ayrıca, konut ve işyerleri için binde 20 oranında alınan tapu harcı, Mart 2017 ile 30 Eylül 2017 arasında binde 15’e düşürülmüştü.
  5. Kentsel dönüşüme giren binalar için yapı kullanım izin belgesi alınmaktadır. Dolayısıyla, arz göstergesi olarak kullandığımız yapı kullanım izin belgeleri içinde yeni yapılan binaların yanı sıra kentsel dönüşüme girmiş binalar da bulunmaktadır. Bu durumun arz göstergesi üzerinde yukarı yönlü bir yanlılık yaratabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.  
  6. Bu çalışmada arz fazlasının yoğunlaştığı üç büyük il inceleniyor. Belirtilmesi gereken bir husus arz fazlasının coğrafi bölgelere göre farklılaşabildiği gibi konut özelliklerine göre de değişim gösterebileceği. Örneğin, arz fazlası lüks konutlarda yoğunlaşıyor olabilir. Ancak, bu detayda veri olmamasından dolayı bir değerlendirme yapılamıyor.  
  7. Literatürdeki geçmiş çalışmalar hanehalkının konut satın alma veya kiralama tercihleri üzerinde hem göreli konut ve kira fiyatlarının hem de sosyal ve demografik özelliklerinin etkili olduğunu gösteriyor (Goodman 1988 ve 1990). Yaptığımız hesaplamalar çerçevesinde Türkiye geneli için diğer değişkenler sabit tutulduğunda fiyat-kira oranı ile arz-talep farkı arasında uzun dönemde negatif yönlü fakat zayıf bir ilişki olduğu gözlenmiştir.  
  8. TÜİK tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) bir alt kalemi olan gerçek kira fiyat endeksini İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması 2. düzeyinde (İBBS2) yer alan 26 bölge için açıklıyor. Benzer şekilde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından konut fiyat endeksleri söz konusu 26 coğrafi bölge için açıklanmaktadır.
  9. Söz konusu durum konut yatırımı geri dönüş süresinin uzadığını göstermektedir.  

 

http://www.tcmbblog.org/

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…

 

Gayrimenkul Danışmanları İçin Şirket Nasıl Kurulur?

indir

 

Ticari faaliyetleri neticesinde elde edilen gelir şirket kurularak resmi bir şekilde vergilendirilebilir. Şirket kurmak bu açıdan düşünüldüğünde ticari faaliyette bulunan kişiler için bir tercihten çok zorunluluk olma özelliği taşır.

Anonim, Limited ve Şahıs Şirketleri Nasıl Kurulur?

Şirket kurma süreci, kurulacak şirketin özelliğine ve niteliğine göre değişiklik gösterebilir. Şirket kurma sürecini başarıyla tamamlamak isteyen kişilerin ilk önce şirketin türüne karar vermeleri gerekir. Elindeki sermayeyi de düşünerek belirlenen şirket türünün resmilik kazanması adına mali müşavirler ile anlaşmalı, şirket özelliklerine göre sözleşme yapılmalı, noter işlemleri sonuçlandırılmalı, vergi dairesi işlemleri tamamlanmalı ve ticaret sicil memurluğuna gidilmelidir. Akabinde tüm resmi işlemler tamamlanınca işe başlama bildirimi ile ticari faaliyetlere yasal olarak start verilebilir.

Şahıs Şirketleri Nasıl Kurulur?

Muhasebe ücretinin düşüklüğü, açılıp kapatılmasının kolay olması, bireysel olarak açılabilmesi ve vergi sistemindeki kademeli artışlar gibi çeşitli avantajları bulunan şahıs şirketleri, en çok tercih edilen şirket türlerinin başında gelmektedir. Şahıs şirketlerinin kurulabilmesi için ilk olarak gerekli evrakların tamamlanması gerekir. Şahıs şirketi açmak için gereken evraklar arasında kimlik fotokopisi, ikametgah senedi, imza beyannamesi, kira sözleşmesi ya da tapu fotokopisi gerekir. Toplamda 1000 – 1500 TL aralığında bir maliyetle açılabilen şahıs firmalarının maliyetleri sektör ve faaliyet bölgesi doğrultusunda değişiklik gösterebilir. Şahıs şirketi kurduktan sonra iş kolu doğrultusunda çeşitli odalara kaydolmak gerekebilir. Şahıs işletmelerinin açılış işlemleri girişimci ya da girişimci tarafından vekalet verilen muhasebeciler tarafından yapılabilir.

Limited Şirketler Nasıl Kurulur?

İki veya daha fazla tüzel ya da gerçek kişi tarafından kurulabilen limited şirketler; en az iki en fazla 50 ortakla kurulabilir. Asgari olarak 10 bin TL ile kurulabilen limited şirketler bankacılık ve sigorta sektörleri haricinde her alanda faaliyet gösterebilir. Sabit bir oran üzerinden vergilendirme lerin gerçekleştirilmesi, şahıs işletmelerine oranla daha yüksek bir prestije sahip olması gibi avantajlara sahip olan limited şirketlerin açılış maliyetleri çalışılan mali müşavirin ücretlendirme politikasına göre değişebilir.

Limited şirketi açmak için gerekli evraklar; kuruluş bildirim formu, dilekçe, ikametgah belgesi, sermaye yatırıldığına dair banka dekontu, oda kayıt beyannamesi, kira kontratı ya da tapu ve noter tasdikli sözleşme olarak sıralanabilir.

Limited şirketi kuruluşunda;

Ticari unvanının seçilmesi gerekir.
Ticaret unvanı ve imza yetkisi olan ortakların imzalarını notere tasdik ettirmeleri gerekir.
Sermayenin on binde dörtlük bir kısmının Rekabet Kurumuna yatırılması gerekir.
Bir tanesi asıl ve üç nüsha olmak üzere şirket ana sözleşmesi faaliyete başlanan bölgede yetkisi bulunan ticaret sicil memurluğuna tescil ettirilmelidir.
Kayıt beyannamesi ticaret sicil memurluğuna verilmelidir.
Şirket ortakları gerçek kişi ise onaylı nüfus suretleri ve ikametgahları ticaret sicil memurluğuna teslim edilmelidir.
Vergi ve sosyal güvenlik kayıtlarının yapılabilmesi için şirket kuruluş dilekçesinin ticaret sicil memurluğuna bırakılması gerekir.
Yetkili ticaret ya da sanayi odalarına kayıt yaptırılmalıdır.
Tescil bilgilerinin ilanı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanmalıdır.

Anonim Şirket Nasıl Kurulur?

Kurulması için en az 50 bin TL gereken anonim şirketler; sabit vergi oranlarının uygulandığı şirket türleri arasında yer alır. Ana sözleşme onayı, her ortak için imza beyannamesi, müdür için imza sirküleri, oda kayıt beyannamesi, sermaye yatırıldığına ilişkin banka dekontu, kuruluş bildirim formu ve dilekçe gibi evraklarla kurulabilen anonim şirketler borçlarından kendileri mesuldür. Anonim şirketi kurulabilmesi için takip edilmesi gereken adımlar şu şekilde sıralanabilir:

İlk önce şirketin unvanı seçilmelidir.
Seçilen ticari unvanının ve imza yetkisi bulunanların imzalarının notere tasdik edilmesi gerekir.
Limited şirket kuruluşunda olduğu gibi sermayenin on binde dörtlük bir kısmının Rekabet Kurumuna yatırılması gerekir.
Kayıt beyannamesi ticaret sicil memurluğuna verilmelidir.
Şirket ortakları gerçek kişi ise onaylı nüfus suretleri ve ikametgahları ticaret sicil memurluğuna teslim edilmelidir.
Vergi ve sosyal güvenlik kayıtlarının yapılabilmesi için şirket kuruluş dilekçesinin ticaret sicil memurluğuna bırakılması gerekir.
Yetkili ticaret ya da sanayi odalarına kayıt yaptırılmalıdır.
Tescil bilgilerinin ilanı Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanmalıdır.
Anonim şirketlerin kuruluşunda atlanmaması gereken bir diğer önemli husus da ana sözleşmelerinde yer alması gereken bilgilerdir. Anonim şirketlerin ana sözleşmesinde; şirket kurucularının tamamının isimlerinin ve adreslerinin, şirketin unvanının, şirketin merkez adresinin, sermayesinin, ödeme suret ve şartlarının, genel kurul çağrı şeklinin, ilanların yayınlanma şekli ve şartlarının, şirketin süresinin, ortakların taahhüt ettikleri sermaye pay türlerinin yer almalıdır.

 

TANJU HAN

Lütfen BENİ takip etmeye devam edin…